BUCAK (BURDUR) AĞZINDAN DERLEME SÖZLÜĞÜ’NE KATKILAR
Celal ERYİĞİT
ÖZ
Toplumda yaygın bir şekilde kullanılan kitle iletişim araçları, Türkiye Türkçesi ağızlarında kullanılan birçok sözü
kullanımdan düşürmüş, yöre ağızlarını yazı dilinin kurallarına yaklaştırmıştır. Yok olmaya yüz tutmuş bu söz varlığı
unsurlarının bir an evvel kayda geçirilmesi gerekmektedir. 1932 yılından itibaren Türk Dil Kurumu vasıtasıyla başlanan derleme çalışmaları ve akademisyenler tarafından yapılan ağız çalışmaları bu amaca hizmet etmektedir. Bu
çalışma da Derleme Sözlüğü’ne ve ağız çalışmalarına katkı sunmak amacıyla hazırlanmıştır.
Çalışma Bucak ilçesinin merkezi ve köylerinde derlenen sözleri içermektedir. Belirlenen kelimeler yöredeki konuşma özellikleri dikkate alınarak transkript işaretleri ile yazıya aktarılmış, her kelime cümle içinde kullanılmıştır.
“Derleme Sözlüğü’nde Bulunmayan Sözler”, “Derleme Sözlüğü’nde Bulunan Ancak Farklı Anlamda Kullanılan Sözler”,
“Derleme Sözlüğü’nde Aynı Anlamda Kullanılan Ancak Bucak İbaresi Olmayan Sözler” başlıklarıyla üç bölüme ayrılarak incelenmiştir. Derleme Sözlüğü’nde Bulunan Ancak Farklı Anlamda Kullanılan Sözler kısmında anlamları farklı
kelimeleri, karşılaştırma yapabilmek adına anlamlarının yanıbaşına Derleme Sözlüğü’ndeki cilt ve sayfa numaraları
yazılmıştır. Tespit edilen sözler isim, sıfat, zamir, zarf, edat, bağlaç, ünlem, fiil, ikileme, kalıp sözler başlıklarıyla gruplara ayrılmıştır. Yapılan çalışma neticesinde yörede toplam 563 söz tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Bucak Ağzı, Derleme Sözlüğü, Türkiye Türkçesi Ağızları
CONTRIBUTIONS TO THE COMPILATION DICTIONARY FROM
BUCAK (BURDUR) DIALECT
ABSTRACT
Mass media, which are widely used in society, have made many words used in Turkish dialects obsolete and brought
local dialects closer to the rules of the written language. These vocabulary elements, which are about to disappear,
need to be recorded as soon as possible. Compilation studies started by the Turkish Language Association since 1932
and dialect studies carried out by academics serve this purpose. This study was prepared to contribute to the Compilation Dictionary and dialect studies.
The study includes lyrics compiled in the center and villages of Bucak district. The determined words were transcribed with transcript marks, taking into account the speech characteristics of the region, and each word was used in
the sentence. It was examined in three sections under the titles “Words Not Found in the Compilation Dictionary”,
“Words Found in the Compilation Dictionary But Used in Different Meanings”, “Words Used in the Compilation Dictionary with the Same Meaning but Without Bucak Phrase”. In the Words Found in the Compilation Dictionary but
Used with Different Meanings section, the volume and page numbers in the Compilation Dictionary are written next
to the meanings of words with different meanings in order to make comparisons. The identified words are divided
into groups under the headings of noun, adjective, pronoun, adverb, preposition, conjunction, exclamation, verb, reduplication and formulaic words. As a result of the study, a total of 563 words were identified in the region.
Keywords: Bucak Dialect, Compilation Dictionary, Türkiye Turkish Dialects
Araştırma Makalesi
Makale Gönderim Tarihi: 18.10.2023; Yayına Kabul Tarihi: 09.12.2023
Öğr. Gör. Dr., Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, BURDUR; ORCID: 0000-0003-1385-7620,
E-Posta: celaleryigit@mehmetakif.edu.tr
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1095
Giriş
Ağızlar, aynı lehçede daha küçük farklara dayanan, daha küçük yerleşim yerlerine has
olan konuşma şekilleridir (Aksan, 2007, s. 142). Ağızların söz varlığı, toplumun binlerce yıl önce
oluşturduğu maddi ve manevi kültürü, yaşam şartlarını, deneyimleri ve dünya görüşünü yansıtır.
Kitle iletişim araçlarının hızlı bir şekilde yaygınlaşması ile birlikte ağızların yok olma ihtimali ortaya çıkmaktadır. Günümüzde ağızlarda yazı dilinden farklı olarak birçok sözcük, deyim, atasözü ve kalıp söz bulunmaktadır. Bu sözlerin kaydedilip yazıya aktarılması yazı dilini
zenginleştirecek, çeşitliliği artıracak ve geniş çevrelerce bilinmesini sağlayacaktır (Uysal, 2018:
141). Ağızların araştırılması birbirleriyle benzer veya farklı yönlerinin ortaya konulması tarih,
toplum bilim, folklor gibi disiplinler için önemlidir. Ağız incelemeleriyle ölçünlü dilde var olmayan söz varlığı dile kazandırılmakta, dilin esas kuralları tespit edilmektedir (Özdarandereli,
2013, s. 59).
Ağız çalışmalarının temelinde derleme faaliyetleri bulunur. Ağız bölgelerinden farklı tekniklerle oluşturulan malzemeler, ağızların söz varlığı ve dil özelliklerinin belirlenmesinde
önemli rol oynamaktadır. Dolayısıyla elde edilen bu ürünler, yazı dili sözlüklerine aktarılmaktadır. Bu alanda ülkemizde özellikle akademik eğitim almış araştırmacıların yaptıkları çalışmalar Derleme Sözlüğü’ne büyük katkı sağlamaktadır (Buran, 1996, s. 38-43; Şanlı, 1996, s. 542-
547; Kalay, 1997, s. 25-33; Gülensoy, 1998, s. 14-17; Yıldız, 2007b, s. 790-800; Nergis, 2009, s.
747-776; Özdarendeli, 2013, s. 57-79; Tekin vd. 2014, s. 33-46; Özkaya, 2015, s. 33-39; Nas vd.
2016, s. 50-59; Akı, 2017, s. 39-46; Özden, 2017, s. 273-315; Bulut, 2018, s. 171-190; Telli, 2019,
s. 664-693; Erdoğan, 2022, s. 211-226; Kuşdemir, 2020, s. 39-55).
Ülkemizde derlemeler ile ilgili en kıymetli çalışma Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanan Derleme Sözlüğü’dür. 1932 yılında başlayıp 1960 yılına kadar yurdun çeşitli bölgelerinde
halk ağzından birçok Türkçe ve Türkçeleşmiş söz derlenmiştir. İlk derleme 1932-1934 seneleri
arasında yapılmıştır. Söz Derleme Talimatnamesi ile her ilde derleme heyeti kurulmuş, tüm
yurtta derleme seferberliği başlamıştır. Bu çalışmalar neticesinde 153500 derleme fişi Türk Dili
Tetkik Cemiyetine ulaşmıştır. 153500 fişten yararlanarak Söz Derleme Dergisi meydana getirilmiş ve 1939-1951 yılları arasında 4 cilt olarak basılmıştır. 1952’de 6., 1957’de 5. ciltler eklenerek Söz Derleme Dergisi üzerindeki çalışmalar 1957’de bitirilmiştir.
Bölge ağızlarında kullanılagelen birçok sözün Söz Derleme Dergisi’nde bulunmaması,
hem kelimelerde hem de anlamlarda bazı yanlışların bulunması yeni bir derleme çalışmasının
yapılmasını zorunlu hâle getirmiştir. İkinci derleme çalışmaları da dil gönüllülerinin desteğiyle
1952-1959 seneleri arasında yapılmıştır. 450000 yeni fiş gelmiş, Söz Derleme Dergisi’ndeki
sözlerin anlamlarına yeni anlamlar ve derleme yerleri eklenmiştir (Gül, 2013, s. 518-522).
1963-1982 yılları arasında 12 ciltlik bir derleme sözlüğü yayımlanmış, 2008 yılında da Türk Dil
Kurumunun internet sayfasında Derleme Sözlüğü (Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü) ismiyle
hizmete sunulmuştur.
1. İlçenin Coğrafi Konumu ve Tarihi
Nüfus ve yüzölçümü açısından Burdur’un en büyük ilçesi olan Bucak’ın yüzölçümü 1414
km², nüfusu ise 2022 yılına göre 66894’ tür. İlçenin kuzeyinde Çeltikçi ve Ağlasun ilçeleri, kuzeydoğusunda Isparta merkez ilçesi, kuzey batısında Burdur, doğusunda Isparta’nın Sütçüler
Celal Eryiğit
1096
ilçesi, batısında Kemer yer alırken güneyinde ise Antalya’nın Korkuteli ilçesi bulunmaktadır
(Arıbaş vd. 2007, s. 311).
Kurtuluş Savaşı sırasında “Oğuzhan” ismiyle bir nahiye teşkilatının kurulması 1927-1928
yılı Devlet Salnamesi'nde Burdur vilayetine bağlı Bucak kazasının diğer isminin “Oğuzhan” olarak geçmesinden dolayı yörenin eski adının Oğuzhan olduğu kabul edilir (Uysal, 2010, s. 104).
Yörede yapılan araştırma ve kazılar ilçenin tarih öncesinden beri yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Neolitik, Kalkolitik ve Eski Tunç Çağı devirleri bu bölgede yaşanmıştır.
Türklerden önce Bucak çevresi Pisidyalılar, Persler, Makedonyalılar, Selefkoslar, Romalılar ve
Bizanslıların hâkimiyetine girmiştir. Bu devletlerden kalma pek çok tarihî kalıntı Bucak ilçesinde görülmektedir.
Türklerin Bucak ve çevresine yerleşmesi 13. yüzyıldadır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin
hükümdarı III. Kılıçarslan zamanında Anadolu’ya kitleler hâlinde Oğuz Türkleri yerleşmiştir.
Bunlar yapılan tespitlere göre Büğdüz, Kayı, Yıva, Yüreğir Kargın boyları; Sarıkeçili, Bayad, Kayı,
Kayı Ece ve Emirhan Oğlanları Yörükleri ve Etrak-ı Kargın, Kışla, Küreciyan, Kızıl İshaklar ve
Ürkütlü Cemaati’dir (Yıldız, 2007a, s. 304).
Yöre, Antalya’da yaşayan Tekeoğulları ile Isparta ve Burdur’da yaşayan Hamitoğulları
arasındaki uzun çatışmalardan sonra Hamitoğulları’nın eline geçmiştir. Bu şekilde Kremna Antik Kenti yakınlarında Girmiye (günümüzde Çamlık) köyü kurulmuştur. Melli (günümüzde Kocaaliler) çevresine de yerleşimlerin ilk temeli bu dönemde atılmıştır. Bucak ilçe merkezine yakın İncir Hanı çevresinde İncirli köyü kurulmuştur. İncirli köyü 18. yüzyıl sonlarına kadar önemini korumuştur. Cumhuriyet döneminde önemini kaybetmesiyle halk yeni yerleşim yeri olan
Bucak istikametine göç etmiştir. İncirli köyünden ve Melli nahiyesinden göçlerle Bucak köyü
kısa zamanda büyümüş önce nahiye daha sonra da kaza olmuştur. 1909 yılına kadar Teke (Antalya) Sancağı’na bağlı bir nahiye iken, bu tarihten sonra Antalya’ya uzak olması, halkın irtibatının daha çok Burdur ile olmasından ötürü Burdur’a bağlanmıştır. 25 Haziran 1919 günü İtalyanlar tarafından işgal edilen Bucak, 8-9 Temmuz 1921’de işgalden kurtulmuştur. Cumhuriyetin ilânından sonra, 30. 05. 1926 tarih ve 877 Sayılı Kanun’la günümüzdeki ismini almış ve Burdur iline bağlı bir ilçe olmuştur (https://www.bucak.bel.tr/bucak/Bucak-Sehri/Tarihce/04/09/2023).
2. İlçenin Ağız Grubu
Leyla Karahan ses, ek, söz dizimi gibi ayırt edici özellikleri dikkate alarak Anadolu ağızlarını üç ana başlık altında toplamıştır. Bucak’ın içinde bulunduğu Burdur ve yöresi ağızları Afyon, Antalya, Aydın, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Denizli, Eskişehir, Isparta, İzmir, Kütahya, Manisa, Muğla, Uşak ve Nallıhan (Ankara) ağızları ile birlikte Batı Grubu Ağızlarının birinci alt grubunda yer almaktadır (Karahan, 1996, s. 116).
Bu çalışmada yer alan kelimeler Bucak ilçe merkezi ve köylerinde derlenmiştir. Söyleyiş
özellikleri dikkate alınarak transkript işaretleri ile yazıya aktarılmıştır. Çalışma “Derleme Sözlüğü’nde Bulunmayan Sözler”, “Derleme Sözlüğü’nde Bulunan Ancak Farklı Anlamda Kullanılan
Sözler”, “Derleme Sözlüğü’nde Aynı Anlamda Kullanılan Ancak Bucak İbaresi Olmayan Sözler”
başlıklarına ayrılarak incelenmiştir. Bazı kelimelerin varyantları Derleme Sözlüğü’nde bulunmasına rağmen ses, şekil vb. bakımından farklılık gösterdiği için bu tür sözler de incelemeye
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1097
dâhil edilmiştir. Yazılışı aynı olmasına rağmen sözlükteki anlamları farklı olan kelimelerin birbirleriyle karşılaştırmasını sağlamak için kelimelerin Derleme Sözlüğü’ndeki anlamları da verilmiş ve anlamlarının yanına Derleme Sözlüğü’ndeki cilt ve sayfa numaraları eklenmiştir. Tespit edilen sözler isim, sıfat, zamir, zarf, edat, bağlaç, ünlem, fiil, ikileme, kalıp sözler başlıklarıyla
gruplara ayrılmıştır. İsimler de mekân, bitki, yiyecek/yemek, hayvan, alet/eşya/nesne, meslek,
akraba, oyun, renk, hastalık isimleri ile diğer isimler şeklinde gruplara ayrılarak başlıklar
hâlinde verilmiştir. Her kelime, yöre ağzına uygun bir şekilde cümle içinde kullanılmıştır.
3. Derleme Sözlüğü’nde Bulunmayan Sözler
3.1. İsimler
3.1.1. Mekân İsimleri
etmeklik: Ekmek pişirilen yer. (fırınlāŗda bazar ekmēniŋ olmadī zamanlarda etmeklikde
çok ekmek bişirdik eveli.)
pevluke: Fabrika. (bizim‿ōlan ötedē pevlukede çalışıp duru hindi.)
3.1.2. Bitki İsimleri
ālāngelin: Ters lale. (bizim kȫŋ dālānda olur o ālāngelin diridik.)
amma: Trabzon hurması. (bazardan iki kilo amma aldım da éyi deˬelmiş.)
balye: Sıkıştırılmış saman. (yazın ekinler biçildi mi kȫŋ bütün adamı balye eTdiri mallāna.)
biTdak: 1. Yumurta, 2. Cevizin küçüğüne verilen bir isim. (yımırda gücük oldu mu biTdak
denir bullarda.)
çetimek: Menengiç, çitlembik. (bāḥçamızda çetimekler çokdu hindi yok ġāri.)
ēşiōlak: Kuzukulağı veya ekşikulak bitkisi. (ēşiōlak derler ġuzuġulā dēriler hindi.)
ġarafil: Sümbül çiçeği. (baharın o meranıŋ oldū yerler heP ġarafil olur ġalır.)
ġuġġuk: Anemon, dağ lalesi. (mayıs gibi bizim‿ollarda ġuġġuk çiçek‿açar.)
ġuşyürē: Kuş otu, cam otu da denen karanfillerden beyaz yapraklı bir bitki. (midįýe eyi
gelirĨmiş bu ġuşyürē.)
ġuzuōlak: Kuzukulak bitkisi. (işde ovada beride olıya bu ġuzuōlaklar, acık ēşidir.)
haşġaş: Haşhaş. (bulguruŋ içine acık haşġaş ġaTarsaŋ yimesi gözel olur.)
ilangelmez: Civanperçemi. (oTlāŋ içinde sapsarı olur o çicek, ilangelmez otu derler)
işgelen: Soğan tohumu. (toprā işgelenleri batırısıŋ acık da üsdünü ördüŋ mü tamam‿olur o.)
köpekdaşşā: Salep bitkisi. (dālarda domdurmā ġōýcaz deyi köpekdaşşā toplarıS.)
malır: Marul. (bāḥçada malırla ıspanak ettiK bu sene.)
menegiş: Menengiç, çitlembik. (esgiden evlerde ġırıntı deyi verilerdi menegişi.)
patadiz: Patates. (āşama evde bi patadiz yemē yapįn derin.)
3.1.3. Yiyecek/Yemek İsimleri
Celal Eryiğit
1098
büsgǖt: Bisküvi. (çayıŋ içine büsgǖt batırısıŋ yersiŋ.)
ġısdırma: İki büsküvi arasına lokum koymak suretiyle yapılan bir tür yiyecek. (çocukluk
zamānı bakġalda yēcek bişi bulamazdık ġısdırma eder yerdik.)
solumaz ~ solutmaz: Pişmiş bulgur ile haşhaşın karıştırılması ile yapılan bir yiyecek.
(misefirlikde o solumazı çok yiridik emme hindilerde olmārı bek.)
şirbe: Üzüm suyu. (üzümlēŋ şirbesi de gözel‿olur.)
3.1.4. Hayvan İsimleri
dermen böcē: Uğur böceği. (įņsanıŋ cince barmāna ġonar dermen böcekleri, gücücükdür.)
ġısdırġaç: Kulağakaçan böceği, kıskaç böceği. (ġısdırġaç böcekleri ġısġaçları vardır
įņsanıŋ elini kısdırsa acık acıdūru.)
3.1.5. Alet/Eşya/Nesne İsimleri
dapındırak: Huysuz hayvanların ayağına bağlanan alet. (esgiden o dapındırakları
bālardık hayvanlāŋ ayāna, hindi yok ġāri.)
diş ġurcalacā: Kürdan. (hindi kürdan dēyiler emme biz diş ġurcalacā deriS eveli.)
döverbiçer: Biçerdöver. (harman vātı bullar döverbiçerle dolar.)
ġolȯsdur: Büyük testere. (makineler yōka ġarşılıklı dutar ġolȯsdurla keserdik ācı mācı.)
ġȯvata: Küçük su kovası. (gücük ġȯvatalarla eve çıkmadan eviŋ öŋünde elimizi ayāmızı
yürüS.)
mellek: Halı dokurken iplerin arasına geçirilen ara ip. (halı dokumada ġullanılır o
mellekler, iPlere geçirilir.)
mıncırdak: Salıncak. (çocukları mıncırdā bindir de getir bakām bi.)
pakır: Kova. (bi pakır alma topladık alānbucāndan.)
pırtıcık: Eşya. (eveli az‿eşşāmız vardı bizim bi iki pırtıcık yetįridi.)
şarpa: Eşarp. (ġadınlar şarbasını başına bālar ȫle geder alana.)
ülüklü: Arazide kullanılan ağaçtan yapılmış su kabı. (eveli işe gederike su ilāzım olcaK
dēyi ülüklüleri alır gederdik.)
3.1.6. Meslek İsimleri
deşdoˬan: Sığır çobanı. (mallāŋ başında deşdoˬanlar olurdu esgi zamānlarda.)
öbö: Ebe. (gebe ġadınları evlēnde eveli öböler doˬuTdurūŗdu.)
3.1.7. Oyun İsimleri
g.T ġazma: Çelik çomak oyunu. (dēneklerle çocūka g.T ġazma oynarĭdık sokaklarda.)
loPbak: Beştaş oyunu. (hindi beşdaş dēyiler emme eveli loPbak deridik.)
siŋlenmeç: Saklambaç. (çocūka bullarda az mı siŋlenmeç oynadık.)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1099
3.1.8. Hastalık İsimleri
züccem: Grip. (bacaklām ārıdan ġopuya, yoruldum züccem mi oldum bilmen.)
3.1.9. Diğer İsimler
boˬazkȫde: Birinin yemek yediğini belirten bir tabir. (biri yemek yįrise boˬazkȫde deller
eveli.)
bort ġapı: Eski evlerde avluların girişindeki kapılara verilen isim. (bort ġapį ġapatmamışın içeri tavíklar doluşmuş.)
dıldık: Küçük sevimli kız çocukları için kullanılan bir tabir. (hu alandā ġoşan dıldık kimiŋ
ġızıke?
duasiŋgilį: Allah tarafından korunduğuna inanılan kişi. (endēcįŋ kimsiye zararı yokdur,
duasiŋgilįdir yavrım.)
dutdur‿ācı: Bir kimsenin başında sürekli durma, bekleme. (dutdur‿ācı gibi başımda
beklēp durma, acık aralaş bakām.)
el‿örencesi: İlk kez acemilikle yapılan. (buzāyı asılıyan asılıyan gelmiya, becemeriyaz,
el‿örencesi ġāri olcak bu.)
feline: Kendi hâline. (işde feline bırakdım ġāri nōlcāsa olsun bakām.)
ırāmatlık: Rahmetli. (dedem ırāmatlık çok muġalliT adamdı, milleti güldürüdü.)
ilaç: Büyü. (bu çoÇcāz saFca durįri, ilaç mı edildi buna?)
ilemzemberē: Gökkuşağı. (hava gözelke bi yāmırcık yāsa ilemzemberē görükür
uzaKdan.)
kerāt cetveli: Çarpım tablosu. (biz mektePde okurka kerāt cetvelini eveli ȫredirlerdi.)
narġı: Heves. (narġı ġalmamış adamıŋ, bi isdē yok.)
oba çanā: Çok gezen kişi. (nerde o oba çanā? gine mi yok evde.)
patarna: Kavga, gürültü, tantana. (öteki maḥalleniŋ patarnası çok‿olur, ġavġa gürültü
ēsik‿olmaz.)
safír: Sahur. (ıramazanda safíra ġalKması gözel olurdu, hindi zor gelįri.)
salı(sı): Bayram haftası. (gelcek sene salısına görüşürüz ġāri.)
şefte: Siftah, ilk alışveriş. (hu dükkeniŋ saˬabı şefte etmedi dā.)
telēşe: Telaş, telaşe. (bizim ġızıŋ işleri bȫle, telēşeden ırātı yoK.)
tirçem: Parça. (gücük bir tirçem alurįn hu ekmekden.)
tombaz deke: Takla. (ufākan çok tombaz deke atdık bullarda.)
zencir kemį: Sırt boyunca uzanan omurga kemikleri. (zencir kemiklēm bazı bi ārārı,
sebebini bilmērin.)
zımbacı: Tıka basa doyma. (olanı yidiŋ emmim, zımbacı gibi olduŋ, şişcēŋ davíl gibi.)
3.2. Sıfatlar
Celal Eryiğit
1100
bahacı: Ürünlerini pahalıya satan kişi. (çarşıda çok bahacı adamlar var, dükgenlerden
bişi alıncak gibi deˬel.)
börden: Şımarık. (bu börden ōlanı nerden bulup getirdiŋiz bilmen.)
burkuntulu: Rüzgarlı. (burkuntulu havada yörümek de zordur hā, bi sā gedersiŋ bi sola.)
buruşuk: Beceriksiz, maharetsiz. (eline iş yakışmaz bizin ġızıŋ, acık buruşuk ġızdır.)
cabbar: Gözü pek, korkusuz. (bizim ġōşunuŋ anassına bak sen bi, cabbar ġadın.)
cicak: Tavırları ilgisiz, kayıtsız olan, gevşek. (aliniŋ bu cicak ġonuşmaları olmasa adam
yerine ġoyulur belkim.)
cince: Serçe parmak. (cince barmā ġanamış, onu gösderiya bize.)
çeŋgebez: Geveze, konuşkan. (bu ġadar çeŋgebez įņsan olmaz, bi dakġa susmadı.)
dakalaşık: Tavırlarında güven vermeyen kişi. (endįne güvenme dakalaşık adamdır ha.)
dilber: Güzel, hoşa giden şeyleri ifade etmek için kullanılan bir tabir. (dilber ġızıŋ yaşına
bakmamışlar ufākan evlendirmişler.)
dirgen gibi: Uzun, ince anlamlarına gelen benzetme amaçlı kullanılan bir söz. (dirgen gibi
ġollānı havìye ġaldırdı, dutdu çocū.)
dökeleşik: Bakımsız, dağınık kişi. (üsdü başı perişan, dökelişik įņsandır, bakımı yok.)
dördül düzen: Eksiksiz yapılan veya düzenlenen. (her şįmiz eyidi eveli, dördül düzen işimiz varıdı.)
dürelek: Dürüm. (dürelek ekmē ōlanıŋ eline vermiş.)
düsdürlü: Güvenilir, dürüst kişiler için kullanılan bir tabir. (düsdürlü birine varsa da bunu
bi eversek.)
efdikli: Hemen telaşlanan, aceleci. (başına bişį gelse nįdicēni bilmez efdikli ōlandır.)
emletsiz: Önemsiz. (durur durur emletsiz işlere bakar.)
esdeksiz: Uygun, yakışır bir hâlde olmayan. (hunuŋ esdeksiz laflāna bakıp durmaŋ.)
ġacav: Güvenilmeyen kişiler için söylenen bir söz. (dışcakcınıŋ veli gacav biridir, sözüne
itimaT edilmez.)
ġaḥbanalı: Çıkarcı. (ġaḥbanalı mēmeT gine bizden para istēp durur.)
ġartak: Tazeliğini yitirmiş, kartlaşmış. (bāçāda ġartak bamleleri toPlamış, getiriya.)
ġazåroskesen: Özellikle yaramaz çocuklara alay yollu söylenen bir söz. (ırāmatlıK rāfeT
emmiŋ ġazåroskesen çocuklar deridi.)
ġıpcık: Yaramazlık yapan çocuklara benzetme amaçlı söylenen bir söz. (güssünüŋ gelini
vardı bi ya, ġıpcık bi çocū olmuş onuŋ.)
hılkıyatsız: İyilikbilmez. (hılkıyatsız çocuklar, böyüdüler de bize bakmārīlar.)
ıldızlı: Beğenilen, hoşa giden kişi. (böyǖ dēl de ıldızlı olan gücük çocuk.)
içine yālı: Çıkarcı, menfaatçi. (onuŋ ȫle durdūna bakma sen içine yālı biridir‿o.)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1101
lökgeşik: Üşengeç kişi. (bizim ġōşunuŋ ġızı lökgeşik biridir, kāku dersiŋ kaKmaz yerinden.)
muġallit: Şakacı, espirili kişi. (antellē giden ısırıklı āmat muġallit bi adamcıkdı.)
müsemmeci: İhmalkar, savsak. (bunuŋ ġadar müsemmeci bi arkedeş yokdur.)
nemekör: Nankör. (nemekör adam çok gördük bullarda biz emme, etceK bişį yok.)
pįriz: Yemek seçen, bazı yemekleri sevmeyen kişi. (kamyonculuk ederke seniŋ dedeŋ lokantada yemek beˬenmezidi, pįrizdir esgiden.)
ö‿tǖz: Diğer taraf, diğer yüz. (gedǖ ö‿tǖzden yasdıkları al gel.)
sālım: Süt veren, sağılan hayvan. (kȫde çok ahırıŋ içinde sālım inek bulunur, geçim derdi
işde onlāŋ.)
samıt: Salak, avanak. (samıt çocuk nere bakįri.)
samraşık: Karışık, birbirine karışmış. (dün ovada samraşık oTları aralaşdıracān dį
ūraşūdum.)
sokurdak: Etrafındaki insanların duyamayacağı bir şekilde sessizce konuşan kişi. (haTca
abanıŋ çocukları acık sokurdakdır, sesleri çıKmaz.)
sovuk: Soğuk. (bu sene sovuk gış geçirdik, ġar hile çok yādı.)
şımbıldak: Parlak, süslü giyinmiş. (dǖne gözel sırtlānla getmiş, şımbıldak ġadındır esgiden
beri.)
şo‿yanda: Orada, o tarafta, ileride. (şo‿yanda armuT tarlamız var bizim.)
tısmık: Etli, dolgun. (tısmık ali öteden gelįri gine.)
yādak: Yağışlı, yağmurlu. (yādak havada ovìye hile gidilmez.)
yakınsak: Cana yakın, sevimli. (heş įsan seşmez yakınsak bi ġızcāzdır.)
yannıç: Yanlış. (telefonu elime aldım yannıç yeri aramışın, hemen ġapadūdum.)
yılkındırık: Etin sinirlerinin olduğu yenmeyen bölüm. (ötekįlēŋ ġulāna getmesin de ġurban etiniŋ yılkındırık tarafı heP bize düşmüş.)
zoddirik: Serseri, başıboş. (bizim kȫde bȫle zoddirik adam çok, ipinden boşandı mı ġāviye
ġoşar.)
zövere: İri yapılı, kaba görünümlü. (acık zövere adamdır bizim‿ali, insan korkcak ondan.)
3.3. Zamirler
kimezi: Bazısı, bazıları. (kimezi atar sıkılar ni dįdįni bilmez.)
3.4. Zarflar
āşamılā: Akşamleyin, akşam zamanı. (işi gücü geş bitirebildik, āşamılā zor attık kendimizi.)
bıkġın: Bitkin, yorgun. (bıkġın görünür eŋere olsun, yörēcek vātı yok.)
çikinlemē: Ters veya kötü bir biçimde. (suyuŋ içine çikinlemē düşdüm, g.tüm başım acıdı.)
Celal Eryiğit
1102
daŋadak: Hızlı ve sert bir biçimde. (topa nahil daŋadak vurįri bilimįriŋ.)
deşdiya: Susuz. (bullarda buna bakan olmamış, yēcek işcek bişį bulamamış, epį deşdiya
ġalmış.)
dibecesine ġadar: En dibine kadar. (toprā dibecesine ġadar ġazām bȫn.)
enimeşmen: Üşenmeden, bıkmaksızın. (bizim ġız enimeşmen çalışır, heş yorulmaz.)
ġatdiken: Asla, hiçbir zaman. (ni olursa olsun ben ġatdiken onūla ġonuşman.)
ġavice: Sağlam. (işinde ġāydında o her vakıt, ġavice durur.)
gelgeçir: Özensiz yapılan. (heP işlēŋ seniŋ bȫle gelgeçir olup géder.)
ġıntarık: Kapı için aralıklı. (alana çıkįn gelįn didim eve vardım dış ġapı ġıntarık ġalmış.)
gücülece: Zorlukla, güçlükle. (işi ġāri gücülece bitirîdǖk.)
henKli: Çoşkulu, eğlenceli. (cůmertesi günǖ dǖn epį henkli geşdi, ġarılar oyna oyna biTdi.)
ıhrak: İşe yaramaz, atıl. (endeki ıhrak ġalmış, atcāsaŋ aT.)
ıŋġılıġış: Yavaş yavaş. (acık yörǖse ıŋġılıġış gedįrin.)
kendi umurduna: Kendi hâline. (o adam acık esiriklidir, kendi umurduna bırak get.)
kertiklemē: Uygunsuz bir biçime gelecek şekilde. (ırazıŋ ismįl kertiklemē ġonuşur, adamıŋ canını sıkar.)
könezik ~ könezemiş: Fersiz, cansız. (emmimiŋ malları įņsana könezik bakar, hasda mı
bilmen.)
lanettayin: Sıradan, gelişigüzel. (o ġonuşdu mu lanettayin ġonuşur, bakma ona sen.)
ön‿dǖn ~ ön‿dȫn: O gün, o zaman, geçen gün, geçen günlerde, önceden. (dā ön‿dǖn
gelmedi bu akrabālāŋ seniŋ.)
sibek gibi: Belirgin, görünür şekilde. (herkez içeri girdi, bizim ōlan sibek gibi sā sola bakınıp duru.)
vere: Sürekli, hiç durmadan. (bu çıkmış yatāŋ üsdüne, vere tavana vuruya, çok naşşal bi
çocuk.)
yarı başlı: Bir işin yarıda kalmasını ifade eden bir söz. (ocā yémek vurcādım edemedim,
işim yarı başlı bekler.)
yatēdiş: Gecenin geç saatleri, yatma vakti. (durdu durdu da yatēdiş iş çıkardı bize.)
yeklemcik: Şaka, şaka yollu. (onu çok sevdįmden yeklemcik ġonuşurun onūla ben.)
zapıradak: Hızlı bir biçimde, çabucak. (arabįle eve zapıradak getdi, ni acelesi vardı, bilmen.)
zımbacı gibi: Karnı tok, doymuş. (olan ekmē yidiŋ, zımbacı gibi olduŋ ġāri.)
3.5. Edatlar
ekā ~ hekā: Onun gibi, ona benzer. (hasanıŋ ekā gülüya bak, adına çekmiş.)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1103
3.6. Bağlaçlar
bi var: Bir taraftan, bir yandan. (acık gezem diyaS, bi var ölgülē mi getsek diyaS, bilemedik.)
hile: Bile, dahi. (hu hile baŋa üsdün gelįri, yıkcak beni.)
3.7. Ünlemler
adīk: Kişinin herhangi bir yeri acıdığında verdiği tepki sözü. (adīk! elime acıtdıŋ kör müŋ
sen, öŋüne bak.)
diŋġa ~ daŋġa: “Orada” anlamında kullanılan bir ünlem. (bak, dinġa. get ġonuş ne
decēseŋ.)
3.8. Fiiller
alabacaklık et-: Ara bozuculuk yapmak. (milleTiŋ içinde bȫle alabacaklık eden çok‿olur,
įņsanı biribirine düşürü.)
āmaşmak: Yükselmek, yukarı doğru çıkmak. (arabįle giderike bi rampa geldi, yola āmaşdım, çıkdım.)
ayaklandırmak: Telaşlandırmak, acele ettirmek. (eve zapıradak vardı, korkmuş ellēm,
bizi de ayaklandırdı.)
bekilemek: Artmak, ilerlemek. (gece yoluŋu ġaybedersiŋ, gar bekiledi.)
biŋgeşmek: Birbiri üzerine binmek, üst üste gelmek. (damar damar üsdüne biŋgeşdi, bi
ārı oldu.)
bǖşüldemek: Bir işi yapmaya isteksiz olmak. (hatma bi iş etcek olsun, eli ġıpırdamaz,
bǖşüldenir durur.)
cibildenmek: Suda yüzmekten çok oyalanmak, çırpınmak. (suda yüzmez cibildenir, başġa
etdį bişį yok.)
cortlatmak: Hamam böceği vb. böcekleri ezerek öldürmek. (öŋüne çıkan böcē ezer cortlatır.)
çilpişmek: Herhangi bir su veya sıvı sıçramak. (dereniŋ ġıranından gederike üstüme su
çilpişdi.)
dakalaşmak: Karışmak, birbirinin içine girmek. (orda adam çok olunsura dakalaşdık ġaldık biribirimize.)
deŋgelǖmek: Uyumak, uyuyakalmak. (yoruldum ırıldım hu yere deŋgelǖdüm.)
dikdirmek: İnat etmek, diretmek. (sabāḥdan beri dikdirdi bu çocuk bubama gedecēn
deyi.)
duruşamamak: Yerinde duramamak, sürekli kıpırdamak. (ġıpcık ġıpcık yerinde duruşamadı, bi otur bakām g.tǖŋ üsdüne.)
dutmak: Tutmak, yerine saymak. (sen benden geçēn bi para aldıŋ, onuŋ yerine dutam ġāri
bunu.)
ebişdirmek: Çocuğu sırta bindirmek. (ula üssįn eveli çocūka çok ebişdirdim seni ben.)
Celal Eryiğit
1104
enteres‿etmek: İlgilendirmek. (ni ederseŋ et, beni enteres‿etmēri.)
erekleşmek: Toplaşmak, bekleşmek. (işde hullarda erekleşdik beklēriz, etdįmiz yok.)
eslenmek: Seslenmek, uzaktan bağırarak çağırmak. (āşamdan beri eslenįrin, bilmērin ne
dį bakmārı.)
ġaçılmak: Çekilmek, uzaklaşmak. (ġaçıl bakām hurdan da biz geçēm.)
ġartakmak: Tazeliğini kaybetmek. (bāçāda heP zebzeler ġartakmış, yinmez hinden sōna.)
geŋlemek: Uzun zaman boyunca yemediği bir yiyeceği yemek. (ni zamandır fasille yemē
yimedim, geŋledik getdi ġāri.)
geynellemek: Ortalığı dağıtmak. (çocuklar oynācāz deyi evi geynellemişler.)
ġıvġalamak: Kavga etmek için kişiyi tahrik etmek. (o adamı ġıvġalayıp durma, başına iş
aşmasın.)
ġoˬulaşmak: Dedikodu yapmak. (dulluk zamānı ġarılar ġāri ġoˬulaşır sokāŋ başında.)
günletmek: Güneşte bekletmek. (ēşįýi ġaynadām, ondan kēri güneşde günledēm.)
heŋgildemek: Oyalanmak, vakit geçirmek. (nįdem ōlum be bullarda heŋgildeşip duruS.)
hontuldamak: Bir iş veya durumda gönülsüz davranmak. (heÇ iş yapcak gibi durmıya, ȫle
hontuldar.)
hoPbalamak: Şımartmak. (o çocukları bek sever, devamlı her yerde hoPbalar.)
ibiklenmek: Diklenmek, karşı gelmek, kafa tutmak. (acık bize ġızdı ya ibikleniya bize,
döˬöşcek bizįle.)
işletmek: Ev veya bina içini yaptırmak. (o kȫde eviŋ içini işletebildiŋ mi addıraman?)
keḥelleşmek: Tembelleşmek. (elime bi kürek hile alasım gelmēri, keḥelleşdik eyice.)
kesmek: Birini söz ve davranışlarıyla taklit etmek. (çocuk işde benim dediklēmi der, kesiya
bizi.)
keyālık etmek: Kız istemek. (dedemi eveli ġız isdemē götürüleridi, keyālık edǖrüdü bize.)
könezimek: Ağaç kurumaya ve ateş sönmeye yüz tutmak. (dünden beri ataş yanıp
durūdu, hindi acık könezimiş.)
kürdümek: Dişi köpek erkek istemek. (hu köpeklere bak, adamı ısırcak, kürdümüş mü bilmen.)
kürneşmek: Hayvanlar birbirine sokulup toplanmak, birbirine girmek. (mahalleniŋ başında bütün köpekler kürneşmiş, geçerike acık çekindik.)
miÇcildemek: Uyuşuk davranışlar sergilemek. (miÇcilder bizim ġız bullarda, işi bitürįrin
demez.)
mozurdanmak: Söylenmek, gönülsüz iş yapmak. (bi iş vercek olduk bi sāTdir mozurdanır
durur.)
mükellef olmak: Belli bir olgunluğa erişmiş olmak. (bȫle şįler heP bize ġalır, ē mükellef‿olduk ġāri.)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1105
ȫkelenmek: Kızmak, sinir olmak, öfkelenmek. (töbü olsun ȫkelenirsem kimsįýi dinlemen
hā.)
övümek: Midesi bulanmak, kusmak. (bizim‿ōlanıŋ ġızı accık bişi yidi, sabāḥdan beri elli
kere övür.)
sērmek: Seğirmek, titremek. (gece kirpiklēm sabā‿dār sērdi durdu, geşmedi bi.)
seksellemek: Ayak bir şeye takılıp düşecek olmak. (daˬa çıkarka ayām sekselledi düşeyazdım eŋere olsun.)
sömeleşmek: Bakımsız görünmek. (bekir dedeŋi görmēmįriŋ adamcık sömeleşmiş ġalmış.)
sūmak: Bir yere yerleşip sığınmak, kabuğuna çekilmek. (ācıŋ dibine sūmuş zavallıcık,
kimse de görmēri.)
şırkılmak: Çok çalışmaktan yorgun ve hâlsiz düşmek. (āşamā‿dar araba ġullandım, ırıldım şırkıldım eŋere.)
taŋġırdamak: Yaptığı gürültüden dolayı çevresini rahatsız etmek. (öf‿ali taŋġırdama bi,
ġafamı ārıtdıŋ.)
tutaşmak: Tutuşmak, yanmaya başlamak. (baca dolmuş, kaˬat yakarın, tutaşmaz.)
ürevillemek: Başkasını aşırı şekilde kışkırtmak. (adamları hindi ürevilleme, döˬüşdürcēn
töbü olsun.)
ǖmek: Uyumak. (bȫn kimse ellememiş, ġuşluk vātına ġadar ǖmįşin.)
yamşalamak: Birinin sözünü alaylı bir şekilde tekrar etmek. (āzımı yamşalama, elimiŋ
tersįle bi vurusam görüsüŋ anāŋ kȫnü.)
yoŋġallanmak: Yuvarlanmak. (yoŋġalla bakįn o topu bura dōru.)
yüksemek: Yükselmek, artmak, çıkmak. (hayat bahalı emmim ġāri, her şį yüksemiş.)
zıvaşmak: Bulaşmak. (dökdǖ yemek üsdüne başına zıvaşmış.)
3.9. İkilemeler
combul cokuş: Hep birlikte, beraberce. (ölgülē combul cokuş hepimiz vardık ora durduk.)
dıkım dıkım: 1. Yavaş yavaş, 2. Biraz, azıcık. (eTcē işi dıkım dıkım eder, heş ġıvrak etmez.)
edik düdük: Sıradan, rastgele. (işde bizim ōlanla ordan burdan edik düdük ġonuşuruz.)
ellek dillek: 1. Becerikli, 2. Ağzı laf yapan, dolu dolu konuşan. (bizim āşa abanıŋ ġızları
ellek dillekdir hā, her‿işi beceriler.)
eni(m) ġonu(m): Emek verilerek yapılan işler için kullanılan bir tabir. (ȫlenden beri enim
ġonum yemek eTdim, biri de yemē gelmedi.)
fiTdik fiTdik: Çok gezenler için kullanılan bir tabir. (sabāḥdan çıkar fiTdik fiTdik āşamı
eder, her yeri gezer.)
ġosdak ġosdak: Çalımlı, kibirli. (ġosdak ġosdak bi yörǖşü var, çalımından yanına yanaşılmārı.)
Celal Eryiğit
1106
hayırlı ġursaklı: Yararı olan, dürüst kişi. (bunnar böyür de hayırlı ġursaklı birini bulurlarsa öp başına ġo.)
heves güves: Hevesle yapılan iş. (atladık biz de bu işe heves güves emme bişi çıkaramadık.)
ıbık ġıbık: Gereksiz veya boş. (her yerde ıbık ġıbık lafı boldur bunuŋ, heş sakınmaS.)
ıcīnı cıcīnı: Her şeyi, hepsini anlamından kullanılan bir tabir. (ġazāŋı bulcān deyi çamaşırlāŋ ıcīnı cıcīnı çıkardı.)
mal meĺal: Büyükbaş hayvan. (saˬad beş oldu mu ahırda mal meĺal bizi bekler.)
metdik metdik: Zıplaya zıplaya. (metdik metdik atlıya ordan burdan.)
nemne nümne: Falan filan, önemsenmeyen kimse veya şey. (dün annaTdılar da işde
nemne nümne bişįler, annamadım.)
semel sümel: Sersemlik hâli. (eslendiler, yatakdan semel sümel ġakdım getdim.)
sullum sucuk: Çok ıslananlar için kullanılan bir tabir. (moturla gedįriken yāmìr başladı,
eve varıncā‿dar sullum sucuk oldum.)
yallah yavuş: Tadı tuzu olmayan yiyecek. (yallah yavuş bi çorba etmişiŋ, içilcek gibi deˬel.)
yantiri yuntiri: Yan yan ve doğru gidemeyen kişi veya kavramlar için kullanılan tabir.
(bu ġarşıdan gelįri emme yantiri yuntiri ede ede gelįri.)
yarın bürǖn: İleride, yakın bir zamanda. (endēni bi yere sakla, yarın bürǖn başımıza bi iş
gelirse bunu gösderēm.)
zivil zivil: Çok, fazla. (okuluŋ öŋünde bissürü çocuk var, zivil zivil ġaynıya.)
3.10. Kalıp Sözler
allah‿eTmē: Olması istenmeyen bir olay veya durumdan söz ederken söylenen bir söz.
(kendi başına geTmesin oncāz, allah‿eTmē başına bi iş gelir.)
allah siŋerini versin: Kişinin isteğinin gerçekleşmesini ve içinin rahat olmasını temenni
eden bir söz. (çalışdıŋ çabaladıŋ, allah siŋerini versin ġāri saŋa.)
de bakām: Herhangi olumsuz bir iş veya durumdan sonra “sorun olmaz” anlamında kullanılan bir tabir. (sen etcēŋi etmįşįŋ, de bakām olur gider.)
eŋere olsun: Gerçekten, hakikaten. (eŋere olsun bi kere bilem benim yanıma gelmedi.)
eşşek bacā: Kişilerin arasındaki samimiyete rağmen herhangi bir iş veya olayda birbirine
haber vermemesi durumunda laf arasında söylenen bir tabir. (madem yemek var, eşşek
bacā įņsan bizi de ünneme mi?)
eveli de var: Önceden tahmin edilen bir durum veya olay hakkında sonradan söylenen
bir söz. (ġaş kere geşdi burdan‿o. eveli de var bişįniŋ ardından gediya.)
narasın: Yok, öyle değil. (bizde endē gibi eşşā yok, narasın bullarda o.)
olamaz olasıca: Sevilmeyen insanlar için kullanılan bir beddua sözü. (hu olamaz olasıca
her gün ġarşıma çıkar, bi aralaş aġam bakām.)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1107
4. Derleme Sözlüğü’nde Bulunan Ancak Farklı Anlamda Kullanılan Sözler
4.1. İsimler
4.1.1. Mekân İsimleri
atanak: Harman atmak için ikinci kez açılan yer. (esgiden ovada atanak eder, harmanı
orda atardık.) (DS’de atanak: 1. Çocukların kuş vurdukları sapan, 2. Köy odalarında misafirlerin elbise ve paltolarını asmak için iki direk arasına yatay uzatılmış ağaç, 3. Ağaç ve
ot kökü.) (krş. DS I, s. 366)
ġaydırma: Ev gibi yapıların çatıları üstüne sacdan yapılan korunak. (bā eviniŋ yanına bi
ġaydırma yapan diyaz ya bakām.) (DS’de ġaydırma: Tahtadan yapılan basit baraka evler.)
(krş. DS VI, s. 1944)
isket: Oturma odası. (elimdēnleri iskete götür, gelįrin ben.) (DS’de isket: Bağdadî duvar.)
(krş. DS VII, s. 2557)
şāni: Eskiden evlerin genellikle dış kısımlarına ahşaptan yapılan balkon. (dedem eviŋde
eveli şāniye çok eşşā ġoyardı.) (DS’de şani: Güzel, iç açıcı yapı.) (krş. DS X, s. 3743)
4.1.2. Bitki İsimleri
ġarıca: Çörek otu. (esgiden yokŭdu bullarda da hindi baya bi ġarıca eken var.) (DS’de
ġarıca: 1. Arpacık soğanı, 2. Ekinlerdeki kararma hastalığı, 3. Meşe, diken, çalı gibi bitkilerden elde edilen odun.) (krş. DS VI, s. 1925)
gemlik: Yemlik otu, ilkbaharda yetişen, uzun ve sivri yapraklı, toplanıp yenilen bir yabanıl ot. (gemlik otu, dāda kendilįnden olur, bazıları toplar.) (DS’de gemlik: 1. Ekin demetlerini bağlamaya yarayan uzun buğday sapı, 2. Dövene koşulacak çağa gelmiş öküz, manda,
3. Ata gem yapılan kayış.) (krş. DS VI, s. 1987)
irim: Yol kenarlarında bulunan dikenli otlar. (ovalāŋ arasından geçerke ayām dakıldı irimiŋ içine düşdüm.) (DS’de irim: 1. Gözün görebildiği kadar uzaklık, 2. Sokak, 3. Dar sokak,
dar yol, patika, 4. Dört yol ağzı.) (krş. DS VII, s. 2550)
kelleli: Ada çayı. (bullarda çok toplanıya o kelleli diyalar, çayı da olur.) (DS’de kelleli: Başı
büyük olan.) (krş. DS VIII, s. 2734)
paŋġuduz: Keten tohumu. (ovalara paŋġuduz ekerdik biz.)(DS’de paŋġuduz: Giydiğini çabuk eskiten, yıpratan.) (krş. DS IX, s. 3392)
4.1.3. Yiyecek/Yemek İsimleri
gevinti: Ağızda ezilmiş lokma. (āzında gevintįle ġonuşcān deyi ūraşır.)(DS’de gevinti: Burgunun ucundan dökülen talaş, 2. Ekinin sap ve kabuğu, boş başak, 3. Talaş, tahta tozu.)
(krş. DS VI, s. 2012)
kef: Kaynayan pekmezin üzerinde oluşan köpük. (bekmezi ġaynadırkana ġaşşıklarla kefini alır atarıS.) (DS’de kef: 1. Orakçıların kullandığı parmak uçları tahta meşin eldiven, 2.
Tereyağı.) (krş. DS VIII, s. 2718)
4.1.4. Hayvan İsimleri
Celal Eryiğit
1108
gümbül: Yazın ortaya çıkan insanı rahatsız eden bir sinek türü. (yazın ısıcakda ġara ġara
bu gümbüller başımızdan eksik olmaz.) (DS’de gümbül: 1. Biçilmiş ekin yığını, 2. Bohça.)
(krş. DS VI, s. 2221)
palaz: Keklik yavrusu. (tüfēni alan palaz vurma geder bullarda.)(DS’de palaz: Manda yavrusu, 2. Kaz yavrusu) (krş. DS IX, s. 3384)
4.1.5. Alet/Eşya/Nesne İsimleri
binit: Araba, araç. (çarşıya gedecēdim binite biŋdim onūla vardım.) (DS’de binit: Binek
atı.) (krş. DS II, s. 697)
dış donu: Kadınların dışarıda giydikleri pamuklu kumaştan yapılan bir şalvar. (dǖne
mǖne giderike de geyilir o dış donu.) (DS’de dış donu: Pantolon.) (krş. DS IV, s. 1473)
ġolan: Örme ip. (hazır ġolan varka bi ġazak örǖ bize bakām.) (DS’de ġolan: Hayvanın semerini ya da eyerini bağlamak için göğsünden aşırılarak sıkılan yassı kemer.) (krş. DS VI,
s. 2097)
küsük: Ağaç yarmaya yarayan ucu sivri demir. (eveli odun yarmā küsük ġullanırdık.)
(DS’de küsük: Taş kaldırmakta kullanılan uzun demir çubuk ya da ağaç, basit kaldıraç.)
(krş. DS VIII, s. 3051)
tiril: Çizgili ince kumaş. (bazısında bulunur tiril kumaşlardan.) (DS’de tiril: 1. Zayıf, kansız
cansız, sıska, 2. Soğuktan ya da yağmurdan üşümek için, 3. Kendisini varlıklı gösteren.)
(krş. DS X, s. 3938)
yuluk: Sapan taşı konan deri. (esgiden çok sapan sıkcāz deyi çok yuluk keserdik.) (DS’de
yuluk: 1. Sahtiyan, meşin, 2. Giysi, ayakkabı vb. için eski, 3. Kış için hazırlanan dolmalık
patlıcan kurusu, 4. Yılık, 5. Şaşı.) (krş. DS XI, s. 4314)
4.1.6. Oyun İsimleri
lobbak: Beştaş oyunu. (çocukā bullarda duvarıŋ üsüne çıkar, lobbak oynanırdık.) (DS’de
lobbak: Fasulye.) (krş. DS IX, s. 3081)
yulak: Bir çeşit oyun. (yulak da oynanır esgiden, hindi ġalmadı ġāri.) (DS’de yulak: Hamam kurnası.) (krş. DS XI, s. 4314)
4.1.7. Diğer İsimler
as(ı): Bir yerin yerlisi. (o dürdüşgil buranıŋ asıdır ha, buralılar.)(DS’de ası: 1. İri, gelişimli,
büyük, yetişkin, 2. Erken, 3. Erken yetişen ürün, erken doğan koyun, keçi yavrusu, 4.
Fayda, 5. Sürüye katılan kuzulamış koyun.) (krş. DS I, s. 342)
dernek günü: Toplanma günü. (Yörede perşembe günü için söylenir.) (perşembe oldu mu
burda ġāri dernek günü olur, herkeS gelir.) (DS’de dernek günü: Pazar günü.) (krş. DS IV,
s. 1436)
dulluk: Kadınların mahallenin herhangi bir yerinde toplanıp sohbet etmesi. (ikindi ezeni
okundu mu bazı yerde dulluk olur, işi olmān gelir oturu.) (DS’de dulluk: 1. Saçak, 2. Köşe,
köşebaşı.) (krş. DS IV, s. 1598)
ev‿uşā: Oğul, çocuk. (kim varısa, ev‿uşā heP toplandı.) (DS’de ev uşağı: Evin hanımı.)
(krş. DS V, s. 1818)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1109
ġacara: Gülme, eğlenme. (bizim ollāŋ įņsānınıŋ ġacarası çok‿olur, ēlenirsiŋ.) (DS’de
ġacara: 1. Hileci, 2. İnatçı, 3. Çingene, 4. Kavgacı ve zorba kimse.) (krş. DS VI, s. 1887)
hüşüntü: Evlerde kirlilikten dolayı kıyıda köşede oluşan oluşan süprüntü. (evi iki gün
silemeseŋ her yer hüşüntü olup ġalıya.) (DS’de hüşüntü: Rendeden dökülen kırıntı, talaş.)
(krş. DS VII, s. 2452)
inat: Saçın sabit kalan, yatmayan kısmı. (bizim ġızıŋ ōlanlānda saçında heP inat var, darasaŋ da inmēri.) (DS’de inat: Bostan dolaplarında suyun düşüş yönüne karşı çakılan kazıklara destek olarak konulan ağaç.) (krş. DS VII, s. 2537)
sıkmaç: Merhem. (bi yerimiz acısa sıkmacı sıkar, ırāḥaT ederdik.) (DS’de sıkmaç: 1. Bir
avuç dolusu şeyin sıkılmış durumu, 2. Bulgur ve kıyma ile yapılan köfte, 3. Dürülerek yenilen kalın ekmek.) (krş. DS X, s. 3607)
temre: Yaranın bir süre sonra vücutta oluşturduğu kuru kabuk. (ötǖn düşdǖýdüm dizim
ġanadı, temresi iki ayda zor geşdi.) (DS’de temre: Bir çeşit deri hastalığı.) (krş. DS X, s.
3876)
uluk: Konuk, misafir. (bizim oranıŋ adamı ulū sever, buyur‿eder evine.) (DS’de uluk: 1.
Miskin, tembel, pasaklı, 2. İnce, narin, hastalıklı, 3. Çürümüş, çürümeye yüz tutmuş, 4. Emsiz, ilaçsız, 5. Aptal, 6. Düzensiz, dağınık.) (krş. DS XI, s. 4034-4035)
4.2. Sıfatlar
bisēl: Biraz, bir kısım. (dā getdim yorgun argın bisēl odun ġırdım geldim.) (DS’de bisēl: 1.
Az bir zaman, bir an, 2. Akşama doğru, akşamüstü.) (krş. DS II, s. 703)
büŋgüldek: Şımarık. (bizim büŋgüldek ōlan söS diŋnemeS, uslanmācak yalım.)(DS’de büngüldek: 1. Bataklık, 2. Kaynak, pınar, 3. Suyu bol akan pınar.) (krş. DS II, s. 823)
evsan: Ücret açısından uygun. (evsan paraya geldi bu mal, çoK para vermedim.) (DS’de
evsan: Hafif, kolay.) (krş. DS V, s. 1814)
ġıcımık: Çok az, biraz. (şişeniŋ içinde ġıcımık yā ġalmış.) (DS’de ġıcımık: 1. Kısa boylu
kimse, 2. İneklerin yem yemesine engel olan, ağzında meydana gelen koni şeklindeki etler, 3. Çocukça hareketler yaparak konuşan, çocukluğa özenen kimse, 4. Yaban güllerinin
dökülmesinden sonra dallarda kalan yuvarlak ve kırmızı meyvesi, 5. Çok fazla, sık, 6. Melez hayvan.) (krş. DS VI, s. 2027)
ġurtlu: Yerinde duramayan kişi. (deli ōlan bi dakġa g.tünüŋ üsdüne oturamārı, gurtlu bu
çocuk.) (DS’de ġurtlu: 1. Kıskanç, 2. Eğlenceye düşkün.) (krş. DS VI, s. 2201)
löllüş: Tembel (löllüş adamla iş yapmācāŋ, işlēŋ hepicįsaŋa ġalır.)(DS’de löllüş: Ağırbaşlı,
saf ve biraz da şişmanca kimse.) (krş. DS IX, s. 3091)
mataf: Önemsiz iş veya davranışları ifade etmek için kullanılan bir söz. (endeki ġonuşdūŋ
adam mataf birine de benzemēri.) (DS’de mataf: Çeşit çeşit eşya) (krş. DS IX, s. 3135)
muşaf: Şüpheli. (bek güvenilcek gibi durmārı o, muşaf hareketleri var.) (DS’de muşaf: 1.
Oyunda eşit olma, başa baş kalma durumu, 2. Paylaşılmamış, ortak mal.) (krş. DS IX, s.
3224)
Celal Eryiğit
1110
siŋirsek: Çok öfkeli kişiler için kullanılan bir tabir. (emmimiŋ ġızı aşāna acıK siŋirsek
ġadındır, çok laf‿edilmez.) (DS’de siŋirsek: 1. Kalınca yaprakları çıban ve yarayı işletip
iyileştirmekte kullanılan, labadaya benzer bir çeşit ot, 2. Islak odun, yaş ağaç, 3. Odun vb.
için güç kırılan, kırılmaz, sert, 4. Et, sebze, vb. için güç pişen, iyi pişmemiş, 5. Az kuru.)
(krş. DS X, s. 3642)
tiŋgildek: Çabuk sinirlenen. (biri ona bi laf‿eTsin, hemēn ġalkūru, tiŋgildekdir.) (DS’de
tingildek: Yerinde durmayan, sürekli kımıldayıp sallanan, kıpırdayan.) (krş. DS X, s. 3934)
ummacı: Canı bir şey çekmesine rağmen yiyememiş kişi. (öŋüme geleni yēsim var yįýemedik ġāri, ummacìz bȫn.) (DS’de ummacı: Korku verici yaratık, hayalet.) (krş. DS XI, s.
4037)
yergin: Aşırı yeme isteği olan. (hu yergin adama bakū sen, bizi bile yēcek.) (DS’de yergin:
1. Çiftçilikte, tohum atılması sakıncalı görülen birkaç gün, 2. Yerinen.) (krş. DS XI, s. 4251)
4.3. Zamirler
nemne ~ nemnēce: Bilinmeyen veya ismi akla gelmeyen birini tarif etmek için kullanılan
bir söz. (nemne bişi ġonuşmuş emme annamadım ni dimiş.) (DS’de nemne: Çer çöp.) (krş.
DS IX, s. 3243)
4.4. Zarflar
bi boy: Sürekli, devamlı. (ni zaman görsek bu bi boy aynı şēýi ġonuşuruz, bıkdırır adamı.)
(DS’de bi boy: Eşiy boyda, bir boyda.) (krş. DS II, s. 678)
eŋere: Gerçekten, hakikaten. (eŋere ben bu işden bi iş annamadım, ne olup bitįri.) (DS’de
eŋere: Eğer, şayet.) (krş. DS V, s. 1751)
husasız: Dertsiz tasasız, rahatça. (ġafaŋ ārımaz hindi, husasız otur‿eviŋde.) (DS’de husasız: Düşüncesiz.) (krş. DS VII, s. 2445)
4.5. Ünlemler
ayen: Şaşırma, garipseme bildiren bir ünlem. (ayen camali sen de bi adamakıllı laf‿etmeSsiŋ.) (DS’de ayen: 1. Köy ya da mahalle muhtarı, 2. Dost, arkadaş, yeğen anlamında
hitap.) (krş. DS I, s. 413)
4.6. Fiiller
aşılamak ~ aşırmak: Demi biten çaya su eklemek. (bi çay içesim var, çay da biTmiş didiler.
aşıladık çayı ȫle işdik.)(DS’de aşılamak: 1. Katmak, karıştırmak, 2. Eski bir şeyi yenilemek,
tamir etmek.) (krş. DS I, s. 354)
belemek: Kirletmek. (çocūŋ eline ġalemi vermiş, her yeri belemiş o da.) (DS’de belemek: 1.
Çocuğu kundaklamak, sarmak, beşiğe bağlayarak, sararak yatırmak, 2. Bulamak, bulaştırmak. ) (krş. DS II, s. 611)
bozalamak: Bozmak, eski özelliğini kaybetmek. (o dükgende esgisi gibi mal yok, onnar
işlēni bozaladı.) (DS’de Acıdan kıvranmak, sızlanmak.) (krş. DS II, s. 749)
çīmak: Herhangi bir nesne bulunduğu yerden çıkmak, ayrılmak. (elimdē çırpìýi sā sola
sallārka elimden bi çīdı, uşdu geTdi.) (DS’de çığmak: 1. Fırlamak, ansızın koşmak, 2. Testi
dışına su vermek, 3. Terlemek, nemlenmek.) (krş. DS III, s. 1163)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1111
dilmek: Yarmak. (eviŋ öŋünde odunları dilmiş, ırılmış böˬön.) (DS’de dilmek: Dokunmak)
(krş. DS IV, s. 1497)
farımak: 1. Herhangi bir şeyi veya zararlı bir bitkiyi temizlemek, 2. Yeşermek (endēnleri
bi farı bakām da paklansın ollar.) (DS’de farımak: 1. İhtiyarlamak, 2. Yıpranmak, eskimek,
3. Zayıflamak, 4. Yorulmak, yorgunluktan halsiz düşmek, 5. Kaynar bir şey soğumak, 6.
Uslanmak, kötü huylarından vazgeçmek.) (krş. DS V, s. 1835)
fıýmak: Fırlamak, hızla birdenbire bulunduğu yerden çıkmak. (elimdē dēnek fıýdı getdi,
töbü olsun biriniŋ başını yarcak deyi korkdum.)(DS’de fıymak: Kaçmak, sıvışmak.) (krş. DS
V, s. 1862)
hılT‿ol-: İçi geçmek, ezilmek. (bazardan aldīm ġavunu kesdik bi bakdık hılT‿olmuş, yencek gibi deˬel.) (DS’de 1. Yorgunluktan bitkin olmak, 2. Kışın el ve ayak parmakları soğuktan kızarıp şişmek ve kaşınmak, 3. Sırılsıklam olmak, 4. Çok kıskanmak, 5. Mahcup olmak,
6. Üzülmek, 7. Yemek iyice pişmek.) (krş. DS VII, s. 2361)
horazlanmak: Suçlu olduğu hâlde diklenerek karşısındakini suçlamak. (biz onu suşlārız
o dā bize horazlanıya.) (DS’de horazlanmak: Büyüklenmek, gururlanmak.) (krş. DS VII, s.
2410)
paklamak: Yenmek, galip gelmek. (ġāvede oyun‿oynarka bayā bi pakladık bunnarı, iki
gün gelmediler ġāveye.) (DS’de paklamak: Marangozlukta köşelerin keskinliklerini gidermek.) (krş. DS IX, s. 3381)
selkimek: Rahatlamak, rahata kavuşmak. (su sulanınsıra ırāḥatladım ġāri, selkidim birez.)
(DS’de selkimek: 1. Hamlaşmak, 2. Devrilip dökülmek, 3. Devrilip düşmek.) (krş. DS X, s.
3577)
siŋirsemek: Sinirlenmek. (bişi deseŋ hemēn siŋirser, alt ġolundan gelmez.) (DS’de siŋirsemek: 1. Odun vb. sertleşmek, 2. 2. Nohut, fasulye vb. pişmez duruma gelmek, büzüşmek.)
(krş. DS X, s. 3642)
siŋişmek: Koku, toz vb. kişinin üzerine yapışmak, bulaşmak. (ıramazan emmimiŋ orda
misefirle oturaka çok ciˬara işdiler, dumanı siŋişmiş üsdüme.) (DS’de siŋişmek: Göz için
alışmak) (krş. DS X, s. 3642)
süzükmek: Gökte kanat çırpmadan uçmak. (baraşıŋ üsdünde ġuşlar āşamüsdü gökde ġāri
süzükür, izlemesi gözel‿olur.) (DS’de süzükmek: Yıldız kaymak.) (krş. DS X, s. 3731)
tepimek: Yağmurdan sonra toprak kurumaya başlamak. (yoncanıŋ oldū tarla tepidįse varan bakan bi balye etmē.) (DS’de tepimek: Hamur, yufka vb. ıslak şeyler hafif kurumak.)
(krş. DS X, s. 3884)
tiŋgildemek: Hemen ve aniden sinirlenmek. (buna acık çatū hemen tiŋgilder, laf‿eTdirmeS.)(DS’de tingildemek: 1. Zıplayarak yürümek, koşmak, 2. Sıçramak, zıplamak, yerinde
duramamak, 3. Kımıldamak, oynamak, sallanmak, 4. Titremek, 5.Tez gelmek, 6. Hayvan
tırıs gitmek.) (krş. DS X, s. 3934)
yeklemek: Aniden sarsılmak. (ġardaşınıŋ habarını alınsıra bayā bi yekledi yavrīcık.)
(DS’de yeklemek: 1. Bir ağırlığı kaldırmaya güç harcamak, 2. Üstüne çullanmak, vurmak.)
(krş. DS XI, s. 4229)
Celal Eryiğit
1112
zıbartmak: Birinin vücuduna vurmak suretiyle o bölgeyi kızartmak. (bi dekme atdı
bacāma, zıbartmış her yerimi.) (DS’de zıbartmak: 1. Çok dövmek, ezmek, 2. Öldürmek.)
(krş. DS XI, s. 4364)
4.7. İkilemeler
bambıl bambıl: Devamlı sigara içenler için kullanılan bir tabir. (ümîde kötü hasdalā yakalandı didiler, bambıl bambıl ciˬara içįri gine.) (DS’de bambıl bambıl: Tombul, şişman,
gürbüz çocuk, hayvan yavrusu.) (krş. DS II, s. 514)
haldır huldur: Düzensiz ve kaba bir biçimde. (bunuŋ bi gidişi var, haldır haldur düşürcek
bizi arabadan.) (DS’de haydır huydur: 1. Gürültü patırtı, 2. Davranış için düzensiz, 3. Uğraş için gereksiz.) (krş. DS VII, s. 2259)
yavan yaşık: Davranışlarında ciddi olmayan. (aklı başında bi adam dēl endē, yavan yaşık
hareketleri var.) (DS’de yavan yaşık: 1. Yemek için atıksız, yağsız, tad alma düşünülmeden,
karın doyuracak kadar, 2. Karın doyuracak yiyecekler için yağlı, yağsız. (krş. DS XI, s.
4203)
5. Derleme Sözlüğü’nde Aynı Anlamda Kullanılan Ancak Bucak İbaresi Olmayan
Sözler
5.1. İsimler
5.1.1. Mekân İsimleri
abdaslık: El yüz yıkanan yer, lavabo. (abdaslā vardım elimi yùzümü gözelce yǖdüm bi.)
dam: 1. Üstü toprak ev, 2. Evin çatı olmayan üst bölümü. (hindiki evler moderin. esgiden
dam evler varıdı, ollarda oturuduk biz.)
ērek: Hayvanların toplandığı yer. (malları ērē getiriz, orda sulārıS.)
gēcek daşı: Çamaşır yıkanan yer. (makineler yōka gēcek daşına sırTları ġor, tokuşla vura
vura yürdük.)
ġıran: Kıyı, kenar. (duvarıŋ ġıranından yavaş yavaş yörü.)
öpcük: Kıyı, köşe, kenar. (masanıŋ öpcǖne ġafamı bi çāŗpdım, ġafayı ġanatdık.)
ören: Kuru taşla örülen duvar, yıkıntı. (çevre kȫlerde bȫle örenler çokdur.)
teslik: Terslik, hayvan dışkısının bırakıldığı yer, gübrelik. (yoluŋ ġıranına bi teslik yapmışıŋ kokudan milled şikāyet edįri.)
5.1.2. Bitki İsimleri
acır: Buruşuk kabuklu, üzeri ince çizgili, boz renkli bir çeşit uzun hıyar. (bāçāda acırlar
olsa da hȫle duzlaˬaP yisek.)
bamle: Bamya. (bamleler bu seŋe olmadı, yāmırdan mı niden bilemedik.)
bobaçça: Papatya. (baharın heller bobaççāýla dolar, apapbak olur.)
cırtlık: Dardağan, çitlembik ağacı veya meyvesi. (ovıya var bissürü çırtlık görüsüŋ ġıyıda
köşede.)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1113
cirbe: Üzüm posası. (üzümlēŋ üsdüne basdım geşdimįdi cirbesi ġaldı bi.)
desde: Küçük ekin yığını. (ekin desdelēni bi yere topladık, sōna götürēm deyi.)
düvelek: Kokusuz, tatlı bir tür kavun. (eveli düvelek ġavunu derleridi bullarda
çok‿olurdu.)
feslikan: Fesleğen. (yemē acık feslikan atsaŋ dadı gözel‿olur, kokuluca yersiŋ.)
ġapcık: Tahıl kabuğu. (arpanın ġapcī ayrılmamış, acık şaşġın mı o bilmen.)
ġarpız: Karpuz. (kȫde çok ġarpuz eken‿olur emme çok para eTmez.)
ġavın: Kavun. (yazın çok yinir ġavın ġarpız.)
gilik: Meyve çekirdeği. (erįŋ gilįni çıkar, yutma hā.)
gülhatma: Hatmi çiçeği. (irenkli irenkli olur işde o çicek, gülhatma deriz biz.)
hışır: Karpuz, kavun. (bu sene ovada hışırlar bol‿oldu emme para etmedi.)
ilanbıçā: Genellikle mezarlıklarda enli, uzun parlak yapraklı ortasında mor çiçeği bulunan bir bitki. (ovada daşda çok‿olur o ilanbıçāndan, irenklidir.)
kedibicį: Havuç. (esgiden ġırıntı yēcek olsak sofraya kedibicį getirilerdi.)
kerdeme ~ kerdime: Tere. (kerdemeleri duzlāp duzlāp bi yimesi olur.)
kirez: Kiraz. (bu sene ġurtdan kirez mirez yēmedik.)
misir: Mısır. (dün bazardan üşcük misir aldım ġaynadūdum āşama.)
pambık: Pamuk. (elim yarıldı demiş de eline bi pambık versinler geçer‿o.)
pür: Bazı çam ağaçlarının altındaki kurumuş dal. (eviŋ öŋünde çam‿ācınıŋ pürlēni tek
tek ġırdımıdı.)
tefek: Asma yaprağı. (anamıŋ tefek dolması da bi gözel‿olur.)
zēre: Tahıl, zahire. (bu seneki zēreleri ambara yīdık, ġafamız ırāḥat.)
5.1.3. Yiyecek/Yemek İsimleri
aydaş‿aşı: Gelişemeyen çocukları iyileştirmek için yapılan yemek. (çocuklar böyüsün
deyi bunnara zamānında çok aydaş‿aşı yidirdik.)
besdel: Pekmez pişirilirken içine konan kabak. (o bekmeziŋ içindē besdeli yimesi olur kütür kütür.)
cicik: Çocuk dilinde et. (bizim çocuklāmız et gördü mü ġāri cicik yēcez deyi dutdularıdı.)
dutmaç: İnce ince kesilen hamurdan yapılan çorba. (o anamıŋ acılı ıscacık dutmaç çorbası
da ni içilir be.)
ġarġabeyni: Yoğurt ve pekmezle karıştırılarak yapılacak yiyecek. (esgiden ġarġabeyni
eder, yirdik, datlıca olurdu.)
ġırıntı: Meyve, çerez. (āşam misefirlē getsek öŋümüze ġırıntı ġorlar, yer ȫle ġalkarıS.)
ımız: Tam olgunlaşmamış yoğurt. (yoˬurt ǖtdǖnde ġarer‿olmamışsa ımızdır dā.)
Celal Eryiğit
1114
sede yā: Tereyağı. (ġaba ekmēŋ içine sede yā sürersiŋ, başġa olur onuŋ dadı.)
tosmanġara: Pekmez, un ve yağla yapılan helva. (mevlüdlerde hile tosmanġara dādıllar
millede.)
yımırta: Yumurta. (tavıklar bu sene şaşġın, yımırta hile yok bu seŋe.)
yiˬinti: Yiyecek, kuruyemiş. (misefirlikde yiˬinti gelcek dį bekleriS, heş gelen geden yok.)
5.1.4. Hayvan İsimleri
bövelek: Baharda ortaya çıkan sığır sineği. (bizim malları çok ırātsız eder o bövelek sinekleri.)
doŋuz: Domuz. (bāçāmıza doŋuz gelmesin deyi telle ördük.)
ġale: Sincap. (tekgedē ācıŋ arkasından bisēl ġale ġaşdı getdi.)
ġoKlanġız: Salyangoz. (acık yāmur yāsa ġoklanġızlar görükür bullarda.)
göven: Yeşil renkli eşek sineği. (mallara musallaT‿olur o gövenler.)
ġuyruklu: Akrep. (küçǖke bubamı bi ġuyruklu sokmuş da ȫle annadırlardı.)
keme: Fare. (ekmeklįŋ içi bütün keme dolu, ni ġadar fak ġursaŋ da fāýdası yok.)
pali: Kısa boylu köpek yavrusu. (hu ġoşūnuŋ palileri vardı bi zaman.)
potak: Manda yavrusu. (o mandalāŋ yavrılāna potak déridik, hindi manda ġalmadı da.)
tosbā: Kaplumbağa. (mezerlē giriş çıkış büssürü tosbā olur.)
5.1.5. Alet/Eşya/Nesne İsimleri
aparlo: Hoparlör. (bişį sȫýlencēnde aparlodan duyurular, ȫle biliriz.)
bārtlak: Çocuğun beşikten düşmemesi için kullanılan enli kuşak. (bebekleri eveli bārtlaklara sarar, ȫle yatırıŗdık.)
bışġı: Testere. (çok maraŋġozluk eTdik bullarda, bışġı hile elimizden düşmeSdi.)
cācur: Fermuar. (bubam pantȯlunuŋ cācurunu çekmemiş, ȫle gezermiş alanda.)
çevre: Kenarları işlemeli mendil. (ġadınlāŋ elinde işlemeli bisēl çevre, vakıt geçirileridi.)
dergi: Tahta tırmık. (otu samanı dergįle çeker, toplarıS bi yere.)
dıˬan: Dığan, yağ tavası. (anamıŋ evinde dā içi yā dolu dıˬanı vardır, heç esgimeS.)
dolak: Boyun atkısı. (dolak dolan boynuŋa, buz dutarsın eŋere olsun.)
döndüreç: Sacda pişirilen yufkayı döndürmeye yarayan tahta veya ince demirden yapılmış fırıncı küreği. (ġaba etmek ederike etmē döndüreçle bi sā bi sola döndürüler.)
düver: Kalın ve uzun kereste. (ev yapcāmızda düverleri ġullanırdık eveli.)
ēsi: Yarı yanmış odun. (ēşi ġazanınıŋ altından bi ēsi getir de huna ġoyām.)
eyser: Çok kalın ve uzun çivi. (normel çividen böyük‿olur o eyser didikleri çiviler.)
ġayış: Kemer. (dedemiŋ on senelik bi ġayışı vardı, nere geTse onu dakarĭdı.)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1115
gȫnek: 1. Gömlek, 2. Kollu veya yarım kollu kumaştan dikilmiş iç çamaşırı. (esgi adamlar
alana gederke gȫnek geymeden bi yerlere geTmezler.)
görek: Kilit. (siziŋ bā evinde asma görekleri dakarlardı.)
ıskıran: Teknelerdeki hamuru kazımaya yarayan araç. (ekmek bişirįke oturdum ıskıranla
hamırı ilēnden aldım aldım verdim.)
ispirte: Kibrit. (ocā ispirtēle dutaşdırdım.)
kırklık: Koyun kırkma makası. (bizim çok ġoyunumuz varıdı, kırklıkla keserdik onlāŋ yününü.)
kirman: Yün, kıl eğirme aracı. (eveli makineler mi varıdı, kirmanlarla elimizle yünleri ēridik.)
laylon: 1. Naylon, 2. Traktör römorku. (bi laylon poşeTle bazara varūmuşįn.)
menevrek: Kıldan dokunmuş giysi. (esgi bazı elbiseler varıdı, menevrek denilirdi.)
namazlā: Seccade. (dedemiŋ namazlāsı şerbetlįŋ içindedir, başġa yerde aramaŋ.)
örtü: Yatak, yorgan. (yatēdiş örtüleri seriŋ de yatām ġāri, vakıt geşdi.)
övendire: Öküz dürtmekte kullanılan ucu sivri değnek. (o övendirįýi öküze dürtdüŋ mü
cayıradak geder.)
pardı: Toprak damlara döşenen ve üstüne toprak atılan yassı ağaç parçası. (ovadā eviŋ
üsdünde getseŋ baksaŋ bîssürü pardı vardır.)
sācak: Sacayağı. (ġazanı sācāŋ üsdüne ġodum, şişe ġaynaTdım.)
seren: Odalarda tavana yakın konulan raf. (ıvırı zıvırı ni varsa hepisi serenlįŋ içindedir.)
sırt: Giysi, elbise. (anam dün neneme vardı, nenemiŋ sırtları kokmuş, onnarı, yǖcemiş.)
sikge: Hayvanların otlağa bağlandığı zincirin ucundaki kazık. (baharın malları oTlatmā
götürüken sikgelerle yere dakarıS.)
silbinç: Bebeklerin yatağını kirletmemeleri için beşiğe yerleştirilen oturak. (biz sizi heP
bu silbinçlerile böyüTdük, bez mi varıdı ay‿abam.)
soku: Dibek tokmağı. (haşġeşi dibēŋ içine ġor, sokuýla vura vura ezerdik.)
şapşak: Ağaçtan oyma tas, bardak. (zamānında cam yokdu, şapşaklarla içeridik suyu.)
şibidik: Terlik. (hindi tellik dēriler de eveli şibidikdi onuŋ adı.)
terbiye: At arabasında dizgin. (atıŋ terbiyesini çekersiŋ o at ġāri acık acık durur.)
tille: Kanca, çengel. (elindēniŋ tillesini çekicēŋ onu da bi yere dakcāŋ.)
topan: Köşe yastığı. (eveli divanlarda topanları indiri ġafamızı ona ġorduk, ǖrdük.)
yuluk: Deri parçası. (endē yulukları belmiş, yere aTmış.)
zevle: Öküzün boyunduruğundan çıkmaması için boyunduruğa geçirilmiş eğri değnek.
(çok esgiden zevleler bile ahırda saklardık hindi atdık getdik ġāri.)
zoba: Soba. (ġışın zobanıŋ başında bi ǖmesi olur.)
Celal Eryiğit
1116
5.1.6. Meslek İsimleri
deşdivan: Bağ koruyucusu, kır bekçisi, köy bekçisi. (esgiden bullarda ġıyāfeTli deşdivanlar varıdı.)
ileşber: Rençper, çiftçi. (kȫde nįdelim, ileşberlikle olup gederiS.)
5.1.7. Akraba İsimleri
dēze: Teyze. (dēzemiŋ ōlu var, pevlukede işci çalışįri.)
5.1.8. Renk İsimleri
ġoŋur: Koyu kahverengi renk. (onuŋ irengi acık ġoŋur ġaçıya, açık irenk deˬel.)
5.1.9. Hastalık İsimleri
acerik: Mide ekşimesi, hazımsızlık. (yemē çok ġaçırdık da acık acerik olduk ellēm.)
5.1.10. Diğer İsimler
akdarma: Düvenle sürülen harmanı bir daha sürmek için hazırlama. (harmanı bi sürdük
bi dā aKdarma ederiS, bi dā süreriS.)
bertik: Deride oluşan ödem veya şişlik. (nahil oldu bilmērin emme ayāmda bi berTik var,
nere vurduk bilmērin.)
böˬör: Böbrek. (ni zamāndır böˬörlēm de ārı var, daş mı düşįrįriS.)
cimcik: Çimdik. (çocuklāŋ elini bacānı cimcik eTmiş.)
ciýara: Sigara. (sabāḥ āşam o ciýara bi işmesi olur‿emme.)
çıɣġın: Rüzgarla birlikte yağan yağmur. (hava eyice kötüleşdi, çıɣġın var, esdi de esdi.)
depme: Tekme. (ahırda mallara bakarka malıŋ biri bi depme vurdu, iki gün kendime gelemedim.)
fıyık: Islık. (uzaKdā adamı fıyıkla ünnēriS bu taraFa.)
ġılçar: At kuyruğu tüyü. (atıŋ ġuyruˬundā tellere ġılçar denirdi.)
ġōşak: Aralık, boşluk. (arabįýe sandıkları yüklemişįn de sandıklāŋ ġōşakları çok ġalmış,
düşmesin.)
hoyraz: Poyraz, rüzgar. (bȫn hoyraz esįri, sovuk olur acık.)
işmar: El, göz, kaş ile işaretleşme. (bize öteden işmar verįri gördüŋ mü?)
mavrı: 1. Çamın kırmızı renkli kabuğu, 2. Eriğin olgunlaşmamış hâli. (dā bu erikler mavrı,
acık olsun yiriS bakām.)
mehel: Uygun, yerinde. (onuŋ etdį mehelinde ġāri, haklı olmuş olıya.)
mıncırak: Tahterevalli. (eviŋ ötesindē parkda mıncıraklara bindir getir bunnarı.)
namlı: Ekin yığının savrulduğu kısım. (ġalburuŋ içindē namlīýı savur bakām.)
oku: Havlu, kumaş gibi hediyelerle yapılan düğün çağrısı. (hu düˬünlerdē oku daˬıTmį bıraksalar olcak, telēşe işi.)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1117
ölgülük: Başsağlığı. (dün bi ölgülē vardık geldik, canımız acıdı, gencecik çocuk ölmüş.)
sabı: Küçük çocuk, bebek. (ben onu böyük adam sanarın, endē dā sabımış.)
say: Yamaçtaki kaya basamağı. (davarları oTladırka dāda ayānı saya dayamış, ollara bakar durur.)
şavk: Işık. (mutFāk lambasınıŋ şavkı pek yok, deˬişdirem bāri.)
susa: Ana yol, asfalt yol. (şēḥre gederke susayı ġullanırız biz.)
tolu: Bir yağış türü, dolu. (baharın tolu meyve āşlāna vurdu mu o sene māsůl olmaz ġāri.)
tühüm: Düğüm. (donumuŋ uşġuru tühüm olmuş, çözemērin.)
ürük: Şiş, şişlik. (ni yidim bilmērin, ġarnımda ürük olmuş, patlācak.)
ürüsüm: Adet, gelenek. (ürüsümüz yok‿olmasın, çocuklāmız sürdürsün.)
yapık: 1. Karışık saç, 2. Tarakta toplanan saç örgüsü. (ġızıŋ saçını gördüŋ mü? yapık olmuş,
çözülmēri. makaSla kescekler.)
yarılġan: Kuraklık sebebiyle toprakta oluşan yarık. (bu sene allāḥdan yādak geşdi, yōsam
toPrak yarılġandı.)
5.2. Sıfatlar
ala bulaşık: Yarım, tamamlanmamış, kirli. (seniŋ eTcēŋ iş bu ġadar olur, ala bulaşık iş yaparsın zāti.)
apapbak: Beyaz, bembeyaz. (o apapbak gȫnēle işe mi gedilir? batırcāk yesyeni şįýi.)
benava: Sersem, budala. (benava adam, nį dįdįni bilmēri.)
cıbır: Yoksul, ihtiyaç sahibi. (cıbırıŋ tekisiŋ, nerde malıŋ var seniŋ.)
colak: Kolu olmayan veya kesilen kişi. (bi colak emmi vardı bullarda, ġolu yokdu.)
dene: Tane, adet. (iki dene laylon getirmiş, yeTcek gibi.)
erezil: Durumu iyi olmayan, perişan. (nįdelim ōlum işde, ereziliz. eyi kötü olcāz deyi ūraşırıS.)
eşet: Kötü. (hunuŋ eşet hareketlēne bak hele, töbǖ olsun dȫcen.)
evin: Tahılın kalitesini göstermek için kullanılan bir tabir. (eveli çok evin arpa būdey
olurdŭdu, hindi esgisi gibi dēl ġāri.)
evsan: Hafif, kolay. (bunuŋ evsan işleri var, olur geder o.)
ġovu: Dedikoducu. (dayımıŋ ġızı acık ġovudur, çok laf‿etme onuŋ yanında.)
gündüzleme: Hayırsız çocuk. (bizim māmud gündüzleme bi çocukdur, güvenme ona.)
hapaz: Avucun alabilaceği miktar. (bi hapaz toprā fıydırdı bize.)
hırlı: İyi, doğru. (sen zāti hırlı biri olsaŋ milleT saŋa laf‿eTmezdi.)
kısmır: Cimri, pinti. (dedecįm ırāmaTlık çok kısmır bi adamıdı, dede para ver bakām deseŋ
vermezdi.)
Celal Eryiğit
1118
laŋġırdak: Yüksek sesle konuşan. (hu aliniŋ sesi ġafa ārıtcak töbü olsun, bȫle laŋġırdak
adam‿olmaz.)
mısmıl: Düzenli, düzgün. (bizim böyük ōlan acık mısmıl biridir, güÇcük gibi dēldir.)
müzümsüz: Yersiz konuşan, patavatsız. (müzümsüz įsanlar ille bizi bulur aġam.)
naşşal: Dik kafalı, ters. (ȫle naşşal bi çocuk dā yokdur, dįdimi dinlemiya.)
özbe: Deste, demet. (bi özbe çalba varmış, onu ġāveciye saTdı.)
pahıl: Kıskanç. (abamıŋ gücǖ acık pahıl bir ġızdır, ötekilere beŋzemeS.)
sarġın: İçten, yürekten. (seniŋ tanışdīŋ dedįŋ adam bek sarġın biri dēldir, įņsandan uzak
duru.)
sįlim: Yemek beğenmeyen. (dedeŋe çok sįlim biri derler, kamyonculuk yaparka her yerde
yimek yimezmiş.)
sümsük: Açgözlü. (seni sümsük çocuk seni, ġapdīŋı alıp götürceŋ.)
şelet: Yaramaz, haşarı. (ni ġadar şelet veled varısa hepisi bu maˬallē toplanmış, huzur
vermēriler.)
tiŋġoz: Çabuk sinirlenen, öfkeli. (acık ona çatūsaŋ hemen siŋirlenįŗ, tiŋġoz bi adamcıkdır
acık.)
üsduruplu: Düzenli, derli toplu. (bi üsduruplu işiŋ olmaz vesselām, bi de seniŋ ardıŋa bakarıS.)
yalbır: Parlak. (düˬünde yalbır zinileri nerden bulmuş bilmen, pasparlak eŋere olsun.)
yēni: 1. Hafif, 2. Davranışlarında ciddi olmayan. (ġonuşduklānı bek hesaba ġatma, yēni
ōlandır birez.)
yoşuk: Eskimiş, yıpranmış. (dolaPdā yoşuk sırTlānı bi çıkar da yü bakām.)
yönet: Uygunluk, yerinde olma hâli. (şöFör‿emmi yönet bi yerde dur da inēm.)
zıŋġazıŋk: Ağzına kadar dolu. (arabanıŋ içi zıŋġazıŋk talebe dolu, ayakda gedįriler.)
5.3. Zamirler
endire: Orası, sizin yanınız. (yarın bür‿gün misefirlē endire gelesim var.)
oncāz: 1. O, zavallı o, 2. O denli az, azıcık. (oncāzıŋ āzı var dili yokdur, eŋsesine vur, yemēni
al.)
5.4. Zarflar
bek: Fazla, çok, pek. (bize gösderdį bek gözel olmuş.)
boyūl ~ boyūm: Bu sefer, bu kez. (eve varmış, orada duramamış, boyūl geTmiş tarlıya çapaya.)
cımıcık: Az, çok az. (dokduruŋ verdį damlaýı cımıcık dök gözüme.)
cıscıvlak: Çıplak. (üsdünde ni varısa aTmış aşşā da cıscıvlak ġalmış.)
daldaşşak: Çırılçıplak. (herkeziŋ içinde daldaşşak soyunmuş bu.)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1119
dēmetekin: Kolay kolay, kolayca. (didįŋ iş ȫle zor, dēmetekin olcak bişįýe benzemēri.)
ellēm: Herhâlde, galiba. (darġın oldūmuzu unutduŋ ellēm, laf atıP durusuŋ‿ā.)
emsiz: Beceriksiz. (eline bek bi iş yakışmaz, emsiz gelir accık.)
ımsık: Girişken olmayan. (o esnaf emme acık ımsık gelįri, bek iş‿edemez gibi.)
naḥil: Nasıl. (bu işler naḥil olcak bilemērin eŋere.)
ölekez: Bakımsızlıktan gelişememiş. (o hayvancā heş bakmadīz mı siz, ölekez ġalmış.)
tāca: Daha, henüz. (deli irbēm benim dayımıŋ ōludur emme tāca evime varmış dēl.)
teŋgerlek: Yuvarlak. (elindē acık teŋgerlek durįr, ȫle dēl mi?)
5.5. Edatlar
kēri: Sonra, başka. (bu ġonuşdu ġonuşdu ondan kēri āzını bıçak‿açmadı.)
sede: Sadece. (ni derseŋ de sede baŋa bi laf‿eTme.)
uçu: İçin. (onuŋ‿uçu ben nilere ġaTlandım da ġıymat bilmez işde.)
5.6. Bağlaçlar
emme: Ama, fakat. (çok ġonuşmaz emme yeri gelse lafını sȫler geçer.)
hazār: Evet, tabii ki. (elli kere annaTdıŋ, hazār varcaz o yanna.)
ya’a: Hayır, yok, olmaz. (işe geTceŋ mi dersiŋ, ya’a geTmēcen der çıkar.)
5.7. Ünlemler
annā: Şaşırma, korku bildiren bir ünlem. (annā, nerden çıkdıŋ bilmērin, korkuTduŋ‿a
bizi.)
ihi: İşte, burada anlamında bir ünlem. (nere bakarsıŋ, ihi burda görmiya mıŋ?)
yāv: Tepkileri dile getirmek için kullanılan bir söz. (ora gel dēriS gelmezsiŋ, yāv ben saŋa
ġaş kere sȫlecen.)
5.8. Fiiller
āmak: Yükselmek, yukarı doğru çıkmak. (ġatrancık dāna dōru yavaş yavaş ādım moturu.)
apalamak: (Bebek için) emeklemek. (ninikler on‿ay oldu mu ġāri acık acık apalar.)
arbılmak: Bir yere tutunarak aşağıya doğru bakmak. (eviŋ dördüncü ġatına çıkdım, merdimana arbıldım, gözelce sēreTdim olları.)
avkımak: Ovmak, ovalamak. (eliŋle bacāmı acıcık avkı bakįn, yoruldum ırıldım.)
aykırlamak: Kaçmak, uzaklaşmak. (bunu biri dȫcek oldu da aykırladı geTdi ordan.)
bertmek: İncinmek, burkulmak. (yolda yürürke bi düşdü bu ayā bertmiş acık.)
bıdırdaşmak: Karşılıklı konuşmak. (dünden beri bunnar kendi aralānda bıdırdaşıP durular.)
börtmek: 1. Haşlamak, 2. Kabarmak. (iki yımırta börtdüm, āşama onları yēcez.)
Celal Eryiğit
1120
buzalamak: Sığır yavrulamak. (düvelēŋ hePsi buzaladı, danalānı satdık.)
bürülenmek: Örtünmek. (yavrım gece donmuş yalım, batdāniyeyi bürülenmiş ġalmış.)
cayırdamak: Gıcırtılı ses çıkarmak. (adem‿ā başımda cayırdama bi, ġafamı ārıTdıŋ.)
cılbanmak: Soyunmak, elbiselerini çıkarmak. (üsdünde ni varısa çıkarmış, cılbanmış ġalmış.)
cimcirmek: Çimdiklemek. (eliŋ içinde anam etimi cimcirdi durdu.)
civrişmek: Buruşmak, kırışmak. (defderlēŋ uÇlānı hep çivrişdirmişsiŋ, acık tertiPli ol
bakām.)
çemremek: Kol veya paçaları sıvamak. (abdas‿alcān deyi gȫnēŋ ġollānı yokarı çemremişmiş.)
çilemek: Damlatmak, sulamak. (evde ekmek ġalmamış, iki yuka ekmek çiledim, nįdįn.)
çömeşmek: Ayaklar üzerine oturmak, çömelmek. (yoluŋ ġıranına çömelmiş, orda dolmuşu beklerĨmiş.)
daşırġamak: Hayvanın taşlık yerde çok gezmesinden dolayı ayağı yaralanmak. (malları
dā dōru gütdümüdü, hayvancıklāŋ daşdan ayakları daşırġamış, canım acıdı.)
dayfalmak: Bulantı duymak, bayılma derecesine gelmek. (çok‿ısıcak oldu burası, dayfalcān hindi.)
dēşirmek: Devşirmek, toplamak. (ni ġadar daş toPrak varısa hepsini eviŋ önüne dēşirmiş.)
delebimek: Hızlı hızlı tekrarlamak. (ni dersem ardımdan delebįri benim sȫlediklēmi.)
depmek: Tepmek, tekme atmak. (kȫde eşşek bunu bi depdi, ni oldūnu bilemedi.)
diŋelmek: Ayakta durmak, dikilmek. (bu ötede diŋelįri emme ne dį diŋelįri bilemedik.)
dirkeşmek: Arka arkaya tek sıra olmak. (bankada sırada beklerke bizim ōlanla hȫle barabır dirkeşdik, bekledik.)
dişemek: Süt dişleri çıkmak. (bizim torunuŋ dişleri sekiz aylīka dişedįdi.)
domurmak: Ağaçlar filizlenmek. (bahar geldi mi aˬaşlar yeşil yeşil domuru.)
dulunmak: Gözden kaybolmak. (ġuşlar öŋümüzde uçardı, hindi ġayboldular, dulundu geTdiler.)
duşamak: Huysuz hayvanın ön ayaklarını bağlamak. (malıŋ birini kescek olduk, hayvan
durmārı, ayaklānı duşadık ġāri.)
dürütmek: Aslı olmayan şeyleri uydurmak, yalan söylemek. (yalanı çok sever o, dürüdür,
yakıştırır.)
ekleşmek: Sataşmak, birinin başına bela olmak. (sokakda bi kedi var, yanımdan ayrılmārı,
ekleşdi ġaldı.)
ernimek: Elbise veya kumaş eskimeye yüz tutmak. (seni bildim bileli aynı sırTları geyersiŋ, ernidi geTdi üsdünde.)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1121
felfellemek: Eski canlılığını, hareketliliğini yitirmek. (ġāri alana çıkamaz olduk, bacaklar
dutmārı, felfelledik eyice.)
ġaŋırtmak: Bir şeyi zorlayarak ayırmak, koparmak. (sandıkdā çivįýi ġaŋırtdı da ȫle çıkardı.)
ġayarlamak: Küfretmek, sövmek. (kȫde bi deli var, milled buna çatūsun, ġayarlar durur.)
geçmek ~ geçǖmek: Uykuya dalmak. (yoruldum aşamā‿dar çalışcaz deyi, divana uzandım geçǖmişįn.)
geŋirmek: Geğirmek. (yemē çok yemişįn ellēm, ikidir geŋiririn.)
gepitmek: Kapatmak. (ġāpīýı ġepit de ȫle gel bura emmim.)
ġınamak: Ayıplamak. (başġasını ġınama bak, seniŋ başıŋa da gelir.)
ġızmak: Isınmak. (ġışın sovukda zobanıŋ başında ġızınırıS.)
gölümek: Asma dalını kütüğünden koparmadan köklenmek üzere gömmek. (bu asmanıŋ
üzümü gözel, bunu alcan, bizim baˬa gölǖcen.)
görükmek: Görünmek, gözünmek. (bizim ōlan sen ni zamandır görükmiyan, ġaybolduŋ
geTdiŋ.)
ġunnamak: Doğurmak. (ġōşunuŋ ahırında bi eşşek ġunnamışmış.)
güvenmek: Sevinmek, memnun olmak. (ōlanıŋ imtānı ġazandīnı duydum, güvendim
bayā.)
heyallamak: Tahmin etmek, sezmek. (onuŋ nįdip edip bura gelcēni heyalladįdim ben.)
hıŋkırmak: Sümkürmek. (burnumuŋ içi sümǖle dolu, hıŋkırır hıŋkırır geçmeS.)
höykürmek: Topluca bağırmak. (ġāvede adamlar birden höykürdü, ni oldūnu da bilemedik.)
ıkıldamak: Acı, ağrı vb. durumdan dolayı ses çıkarmak. (bizim torun top oynācan deyi
kendini sakaT‿etmiş, sabā‿dar ıkıldadı durdu.)
kaksımak: Kokmak, bozulmak. (üş gün eveli dolaba ġoduˬum yemek kaksımış, yencek gibi
dēl.)
körlemek: Küçümsemek, beğenmemek. (benim elti kendini çok bēnir, bizi esgiden beri
acık körler.)
kösnümek: Hayvanlar için eşleşme, çiftleşme zamanı gelmek. (yarın bürǖn hayvanları
götürēm, kösnümüş eyice onnar.)
kütelmek: Keskinliği ve sivriliği aşınmak. (ġalemiŋ ucu kütelmiş, dā onūla yazacān deyi
ūraşįri.)
mışmak: Sözünden dönmek, vazgeçmek. (o ġadar söz verdiŋ emme gine mışdıŋ, gine mışdıŋ.)
ocumak: Bir şeyden korkmak, çekinmek. (gece ġāveden eve gederke köpeklē sarcak deyi
çok ocudum.)
Celal Eryiğit
1122
ölçermek: Sönmeye yakın ateşi canlandırmak, alevlendirmek. (bulgur ġaynadırka ataş
azalmış, iki odun getirdim de ataşı ölçerdim.)
ȫcelemek: Bir şeyi avuçta sıkarak ezmek, ufalamak, ovalamak. (tārnanıŋ topaklānı elimle
hȫle ȫceledimidi.)
sıdırmak: Yumurtayı herhangi bir yemeğin içine dökmek, akıtmak. (menemeni yaparka
sovanı, biberini ġorsuŋ, yımırtį de içine sıdırdıŋ mı datlıca olur.)
sįmek: 1. Bir sıvının içinde bulunduğu kap vb.den sızması veya akması, 2. İşemek. (pilasdik ġovaya ni zaman su ġorsam hemen boşalıya, bi yerinden sįya ellām.)
siŋmek: Saklanmak, gizlenmek. (zobi oynarka eveli aˬaşlāŋ arkasına siŋer, beklerdik.)
sormak: Emmek, somurmak. (ġarpuz dilimini āzına götürdü, hepĨsini bitircen dį somurdu
da somurdu.)
sövelmek: Sivrilmek, yontmak. (endē tātanıŋ ucu yerine geşmez, sen onu eyice bi sövelt.)
süzünmek: Gözlerini yere dikerek öylece durmak. (heş yerinden ġıpırdamārı, süzünüp
duru ȫle.)
şirnemek: (Çocuk) şımarmak, yaramazlık etmek. (vallā bak bişį dimiyaS emme şirnediŋ
ġāri sülüman.)
tavsımak: Hızı, gücü azalmak, sönmeye başlamak. (motur tavsıdı ġāri, geTcek gücü ġalmadı, bırakām gedēm.)
tenelemek: Hayvanlar çok tahıl yiyerek şişmek, hastalanmak. (ahırdā mallardan biri ni
zamandır hasda, teneledi eyice.)
tetmek: Burkulmak, yerinden oynamak. (bacā tetmiş, yere basamārı hindi.)
tısılamak: İnler gibi ses çıkarmak. (burnu dıkalı, yolda gederke bile tısılar durur.)
tülenmek: Tüylenmek, saçları uzamak. (emmimiŋ sacı başı uzamış, eyice tülenmiş, bi berbere geTse olcak.)
tütütmek: Duman çıkartmak. (baca temizlēcez deyi kaˬaT yakdımıdı dumanı tütütdük.)
usmak: Susmak. (us bakįn, otur oturdūŋ yerde.)
uylamak: Sataşmak. (sen ġosġoca adamsıŋ, uylama eliŋ adamına.)
ünnemek: Çağırmak, seslenmek. (ünnērin ünnērin eslenmēriŋ bilmērin ne dį eslenmēriŋ
ürülmek: Karnı şişmek. (midem eyice ġarışdı, ġarnım ürüldü ġaldı.)
ütmek: Galip gelmek, kazanmak. (dün ġāvede oyun‿oynarka bunlāŋ hepicįni ütdüm.)
üýüşmek: Uyuşmak. (beş dakġa bi çömeldimdi bacaklām üýüşmüş.)
yalbırdamak: Parlamak, parıldamak. (elindē daş nahil de yalbırdārı öteden.)
yasılmak: Eğilmek. (bu ġarşıdānı görcen deyi yere dōru yasıldı.)
yavancımak: Çok acıkmak, midesi ezilmek. (sabāḥdan beri bişį yimedim, yavancıdım
eyice.)
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1123
yaykamak: Yıkamak. (anam bulaşıkları makinēýe atįn demeS, elinde yaykar geçer.)
yedemek: Birini desteklemek. (sen baŋa ni derseŋ ben seni heP yededim, arkaŋda durdum.)
yekinmek: Ikınmak, bir şeyi güç harcayarak yapmaya çalışmak. (daşı yerinden oynadacān
deyi ġāri yekindi durdu.)
yoymak: Eski özelliğini kaybetmek. (o makine çalışmaz ġāri at onu sen, eyice yoymuş.)
yümek: Yıkamak. (sırtlāmı çıkardım, ilēniŋ içinde yüdüm.)
yǖrmek: Hayvan için çiftleşmek, çiftleşme isteği göstermek. (inek yǖrülcek didiler, hayvanı aldık, boˬanıŋ yanına götürdük.)
zömbüldemek: Sarsılarak, sendeleyerek yürümek. (uzakdan bi gelįri bu sallana sallana
zömbüldēri.)
5.9. İkilemeler
abidik ġubidik: Saçma sapan, abuk sabuk. (abidik ġubidik ġonuşmaları var bu adamıŋ,
įņsanı siŋir‿eTcek.)
delep delep: Hızlı hızlı. (uzakdan delep delep yörįri, nere yetişcek bilmērin.)
fildir fildir: Sıcak zamanlarda serin esen rüzgar için kullanılan bir tabir. (ovanıŋ yüzü
sabāḥ āşam fildir fildir esįri.)
ġıdım ġıdım: Ancak, en son kertede, ucu ucuna. (moturda benzin az dēridi, ġıdım ġıdım
varabilmiş ġāri.)
palaz pandıraz: Hazırlık yapmadan, birdenbire, hemen. (dā bi dakġa oturmadan palaz
pandıraz gedēm deyi bizi ayaklandırdı.)
yan yöre: Etraf, çevre. (seniŋ yanıŋda yöreŋde bi ġız yok mu, bunu bi everēm ġāri.)
Sonuç
Teknolojik gelişmelerin hızlı bir şekilde yaygınlaştığı ve bölge ağızlarında kullanılan sözlerin git gide unutulduğu günümüzde ağız özellikleri ile unsurların ortaya çıkarılması, dilimize
katkı sağlayacak çalışmaların yapılması kaçınılmaz hâle gelmektedir. Burdur’un Bucak ilçesinde yapılan bu ağız çalışmasında yöreden 563 söz derlenmiştir. Bu sözleri sınıflandırdığımızda Derleme Sözlüğü’nde Bulunmayan Sözlerin sayısı 225, Derleme Sözlüğü’nde Bulunan
Ancak Farklı Anlamda Kullanılan Sözlerin sayısı 69 ve Derleme Sözlüğü’nde Aynı Anlamda Kullanılan Ancak Bucak İbaresi Olmayan Sözlerin sayısı ise 269’dur. Kelime türlerine göre dağılımı
tabloda gösterilmiştir:
Bucak Ağzı İsim Sıfat Zamir Zarf Edat Bağlaç Ünlem Fiil İkileme Kalıp
Söz
Derleme Sözlüğü’nde Bulunmayan Sözler
64 46 1 27 1 2 2 54 20 8
Derleme Sözlüğü’nde Bulunan
31 12 1 3 - - 1 18 3 -
Celal Eryiğit
1124
Ancak Farklı Anlamda Kullanılan
Sözler
Derleme Sözlüğü’nde Aynı Anlamda Kullanılan
Ancak Bucak İbaresi Olmayan Sözler
124 32 2 13 3 3 3 83 6 -
Toplam 219 90 4 43 4 5 6 155 29 8
Genel Toplam 563
Tablo 1: Bucak Ağzındaki Sözlerin Sayısı
Derlenen kelime ve cümlelerden yola çıkarak yörede karakteristik olarak görülen bazı
ses özellikleri şunlardır:
* Standart dilde kalınlık-incelik uyumuna girmeyen kelimeler, yöre ağzında genel olarak
uyuma girmiştir: narasın, aparlo, abdaslık, telēşe, sede vb.
* Standart dilde düzlük-yuvarlaklık uyumuna girmeyen kelimeler, yöre ağzında genel olarak uyuma girmiştir: bürǖn, malır, pambık, acır, dokdur vb.
* Ünsüz ikizleşmesinin örnekleri görülmektedir: daldaşşak, eşşek bacā, anassı vb.
* “r” ve “l” akıcı ünsüzleriyle başlayan alıntı kelimelerde ünlü türemesi görülmektedir:
ileşber, ırāmatlık, ıramazan, ıraz vb.
* Standart dilden farklı olarak kelime başında y sesinin düştüğü görülür: ıldızlı, ilangelmez
vb.
* Kelime başında ötümlüleşme hadisesi yaygındır. d- < t-, g- ~ ġ- < k-, b- < p-, z- < s- değişimleri yaygın ve ileri durumdadır. Özellikle yörede d- < t-, g- ~ ġ- < k- değişimlerinin örnekleri
fazladır:
d- < t-: depmek, depme, dēze, dutmak vb.
g- ~ ġ- < k-: ġavın, ġartak, ġaçılmak, gepitmek, ġınamak, ġızmak, ġaŋırtmak vb.
b- < p-: bahacı, bobaçça, bek vb.
z- < s-: zoba, zini, zebze vb.
* Ünsüz kaybolmaları da yöredeki karakteristik düşme hadiseleridir. Özellikle erime, büzülme, derilme ile “ğ, h, l, r, y” seslerinin kaybolduğu görülmektedir. Bunun sonucu olarak uzun
ünlüler ortaya çıkmaktadır: duasiŋgilį, yādak, āşamılā, gēcek daşı, tārna, ēşiōlak, çīmak, ev‿uşā
vb.
* İlerleyici ve gerileyici ünsüz benzeşmeleri görülmektedir: fasille, bunnar, ünnemek, annaTmak vb.
* Özellikle kapalı heceli kelime köklerinde “ş < ç sızıcılaşma örneği görülmektedir: tokuş,
bışġı, ġaşmak, menegiş, geşmek vb.
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1125
* Ünsüz uyumu standart dile göre oldukça geridedir. Özellikle ekleşme sırasında uyumun
bozuk olduğu örnekler fazladır: ebişdirmek, deşdivan, ileşber, metdik metdik, tosbā, şaşġın,
haşġaş, akdarma, dikdirmek, sikge, bıkġın, ġosdak ġosdak, yasdık, ġısġaç vb.
* Damak n’si (ŋ) sık kullanılmaktadır: ġoŋur, laŋġırdak,siŋirsek, doŋuz, eŋere, siŋişmek vb.
* -ŋg- < -ng- gerileyici ünsüz benzeşmeleri görülmektedir: duasiŋgilį, tiŋgildemek, biŋgeşmek taŋġırdamak, yoŋġallanmak, paŋġuduz, teŋgerlek vb.
* Tespit edilen sözlerin bir kısmının Tarama Sözlüğü’nde görülen Eski/Orta Türkçe dönemlerine ait eskicil kelimelerdir: bövelek, colak, çīmak, farımak, cince vb.
Yörede tespit edilen kelimelerin geneli Türkçe kökenli olmakla birlikte yazı dilinde kullanılan Arapça, Farsça ve Batı kökenli kelimelerin farklı söyleyişleri bulunmaktadır. Hem Bucak
ağzı hem de diğer ağızlarla ilgili bundan sonra yapılacak akademik çalışmalarda ağız bölgelerindeki söz varlığının belirlenmesi dile önemli katkılar sağlayacaktır. Böylelikle karşılaştırmalı
ağız çalışmaları yapılarak ağızların birbiriyle ilişkisi ortaya konulabilir, ağızlarda yaşayan birçok söz bu çalışmalarla ortaya çıkarılabilir.
KAYNAKÇA
AKI, S. (2017). “Yozgat Yöresi Ağızlarından Derleme Sözlüğü’ne Katkılar”. Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi. X/2: 39-46.
AKSAN, D. (2007). Her Yönüyle Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilim. Ankara: TDK Yayınları.
ARIBAŞ vd. (2007). “Bucak İlçesinin Nüfus Coğrafyası”. Doğu Coğrafya Dergisi. XII/17: 309-344.
BULUT, S. (2018). “Gümüşhane İli ve Yöresi Ağzılarından Derleme Sözlüğü’ne Katkılar”. Karadeniz Araştırmaları Dergisi. 57: 171-190.
BURAN, A. (1996). “Derleme Sözlüğü’ne Katkılar”. Türk Dili Dergisi. 535: 38-43.
ERDOĞAN, S. (2022). “Türkiye’de Derleme Sözlüğü ile İlgili Yapılan Çalışmalar Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi” (1990-2021). RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 27: 211-
226.
GÜL, M. (2013). “Türkçe Sözlükler Üzerine Bir Deneme”. The Journal of Academic Social Science
Studies. 6/2: 505-530.
GÜLENSOY, T. (1998). “Anadolu Ağızlarından Derleme Sözlüğü'ne Katkılar”. Türk Dili Dergisi.
553: 14-17.
KALAY, E. (1997). “Edirne İli Ağızlarından Derleme Sözlüğü'ne Katkılar I”. Türk Dili Dergisi.
547: 25-33.
KUŞDEMİR, A. (2020). “Tokat ve Yöresi Ağzından Derleme Sözlüğü’ne Katkılar I”. TULLIS. Cilt
V/1: 39-55.
NAS vd. (2016). “Bartın Ağzından Derleme Sözlüğüne Katkılar”. Diyalektolog. 13: 50-59.
NERGİS B. (2009). “Denizli Ağzından Derleme Sözlüğüne Katkılar”. Turkish Studies. 4/8: 747-
776.
Celal Eryiğit
1126
ÖZDARENDELİ, N. (2013). “Velimeşe Ağzından Derleme Sözlüğü’ne Katkılar”. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araltırmaları Dergisi. 34: 57-79.
ÖZDEN, M. (2017). “Bilecik Ağızından Derleme Sözlüğüne Katkılar”. Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, V/11: 273-315.
ÖZKAYA, H. (2015). “Kırklareli İli Ağızlarından Derleme Sözlüğü’ne Katkılar”. RumeliDE. 2: 33-
39.
ŞANLI, C. (1996), “Kırklareli Erzurum ve Artvin İllerimizden Derleme Sözlüğüne Katkılar”. Türk
Dili Dergisi. 552: 542-547.
TEKİN vd. (2014). “Giresun ve Yöresi Ağızlarından Derleme Sözlüğü’ne Katkılar”. Diyalektolog.
9: 33-46.
TELLİ, B. (2019). “Hatay Ağzından Derleme Sözlüğü’ne Katkılar”. Journal Of History School, 12:
664–693.
Türkçe Sözlük (2011). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü (1993). 2. Baskı, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
UYSAL, İ. N. (2018). “Himmetli (Niğde-Merkez) Köyü Ağzından Derleme Sözlüğü’ne Katkılar.” Erdem İnsan ve Toplum bilimleri Dergisi, 74: 139-156.
UYSAL, M. A. (2010), “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Bucak’ta İdari ve Sosyal Yapı”. Mehmet Akif
Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 3: 103-119.
YILDIZ, O. (2007a). “Bucak Ağzında Şimdiki Zaman Çekimi”. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi: 289-302.
YILDIZ, O. (2007b). “Isparta Ağzından Derleme Sözlüğü’ne Katkılar”. Turkish Studies. (Osman Nedim Tuna Armağanı). II/2: 790-800.
İnternet Kaynakları
Erişim Tarihi: 04/09/2023. https://www.bucak.bel.tr/bucak/Bucak-Sehri/Tarihce1/
Çeviriyazı İşaretleri
ˬ : ikiz ünlü işareti
‿ : ulama işareti
ā : uzun a
å : a-o arası ünlü
Ç : patlamasını kaybettiği için c’ye yakın duyulan ses
ē : uzun e
é : e-i arası ünlü
F : f-v arası ünsüz
ḥ : düşmek üzere olan h sesi
Nato Standartlarında Bir Deniz Kuvvetleri İnşası: Ukrayna 2035 Deniz Stratejisi Örneği
1127
ī : uzun ı
ĭ : kısa ı
ì : ı-i arası ünlü
í : ı-u arası ünlü
į : uzun i
Ĩ : kısa i
î : i-ü arası ünlü
ġ : art damak g’si
K: patlamasını kaybetmiş k
ĺ : ön damak l’si
ņ: düşmek üzere olan n sesi
ŋ : damak n’si
ō : uzun o
ȯ : u-o arası ünlü
ȫ : uzun ö
P : patlamasını kaybetmiş olduğu için b’ye yakın duyulan p sesi
ŗ : düşmek üzere olan r sesi
S : s-z arası ünsüz
T : patlamasını kaybetmiş olduğu için d’ye yakın duyulan t sesi
ŭ : kısa u
ū : uzun u
ů : u-ü arası ünlü
ǖ : uzun ü
ɣ : düşmek üzere olan v sesi
ý : düşmek üzere olan y sesi
’ : kesme